31 Aralık 2008

İyi Seneler

(Bizim Aile, 1975)

Belki geniş bir aileniz olmayabilir, belki yalnızsınızdır ama
eminim dost ve arkadaşlarınız vardır. Sevdikleriniz yanıbaşınızda
olsun daima. Çilek'in Dünyası okuyucularına sağlık, mutluluk ve huzur
diliyorum.

Dilek Gürses G.

27 Aralık 2008

AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR

Yönetmen: Memduh Ün
Senaryo : Safa Önal
Yapım Yılı: 1964

En başta adı ile çok iddialı bir film gibi gelir bana Ağaçlar Ayakta Ölür. Adı iddialı olsa da , filmin kendisi aslında hiç de iddialı değildir. Aslında oldukça vasat, klişelerle süslü bu film ile izzet günay en iyi erkek oyuncu, filmin başrol oyuncusu yıldız kenter ise en iyi yardımcı kadın ödüllerini almışlar, pek garip.

İmdi gelelim konuya:

Yıllar ve yıllar evvel oğullarını ve gelinlerini kaybeden Asım bey (Hulusi Kentmen) ve eşi (Yıldız Kenter) onlardan geriye tek hatıra kalan torunları Orhan'ın (Fikret Uçak) üzerine titremektedirler. Gel gör ki haşarı, yaramaz mı yaramaz orhan'ın eli de biraz uzundur ve bir gün onu gizlice para aşırırken gören dedesi tarafından tokatlanınca gurur yapar evi terkeder. Bu sıralarda Orhan daha henüz 15-16 yaşlarındadır.

Torun Orhan'ın gitmesi ile büyükanne'nin de yaşama sevinci gider, hastalıklı ve içine kapanık bir insana dönüşür. Artık bir kalp hastasıdır.

Asım bey'in kahvehane arkadaşları vardır; birbirinden tonton üç tekaüt amca (selahattin içsel, faik coşkun , üçüncüyü çıkaramadım) yaşlarını başlarını almış, gündüz kahve akşam da kafa çeken. Dördü bir araya geldiler mi cin fikirler üretmek gibi maharetleri vardır. Derler ki Asım bey'e :

- Asımcığım... Dert ettiğin şeye bak... Torununun ağzından mektuplar yazarak avutsana karıcığını.

İşte Asım beyciğim de torununun ağzından sürekli mektuplar yazar. Mektuplarında onu büyütür, Amerika'ya yollar, mimar yapar, hatta orada tanıştırdığı bir türk kızı ile evlendirir falan. Bu mektuplar on beş yıl aralıksız devam eder. Tâ ki; adinin en adisi, sefilin en sefili, serserinin en şerbetlisi olan Orhan (ki o da cidden nasılsa Amerika'ya gitmiştir) ona geri geleceğini bildiren bir telgraf çekene kadar.

Büyük anne torununun geleceğini duyunca yer yerinden oynar tabi; Hallaç çağrılır yorganlar elden geçirilir, karyola cilalanır, oda havalandırılır, herşey orhan için baştan aşağı yenilenir adeta. Neyse efendim. Büyük günün gelip çatmasına bir gün kala Asım bey gazetede ne haberi okusun? Orhan'ı getirecek olan uçak düşmüş meğer. Yolculardan kurtulan da yok.

Soluğu kahvehanede alıyor Asım bey. O üç teaküt amcaya derdini anlatıyor. Bu sefer de ona :

- Asımcığım... Çocuk gibisin yahu... En ufacık şeyde hemen yıkılıyorsun. Bulursun Orhan'ın yerine geçecek sahte bir torun...

Olma mı? Olur tabi.

Asım beyimiz aklında bu düşüncelerle sokaklarda avare dolaşırken, intihar etmek üzere olan bir kızı (semra sar) son anda kurtarır. Bu kızceğiz de annesini yeni kaybetmiş zavallı Semra'cıktır. İki dertli insan birbirlerine açılırlar. Semra'ya gelini olma rolünü verir. Torundan evvel, gelini bulmuştur Asım bey , iş şimdi torunu bulmaya kalmıştır.

Vakit daralmaktayken, bir gün kapı çalar, elektrik memuru İzzet, yan inşaatta çok elektrik harcandığını, civar evlerdeki elektrik tâkatinin yeterli olup olmadığını kontrole gelmiştir. Asım bey bakar İzzet'in bir endamına, evet bu torunu Orhan olabilir pekalâ diye düşünür.

Aslında evi soymaya niyetli bir çetenin elemanı olan İzzet için bu rol bulunmaz bir nimettir. Anında kabul eder.

Semra olur Ayşe, İzzet olur Orhan... Başlar evclik oyunu.

Filmin büyük bölümünde büyükannenin tekrar yakaladığı yaşama sevincine tanık oluruz. Sahte Orhan'ın dersine iyi çalışması, hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor oluşu Asım bey'i çok mutlu eder.

Daha eve geleli üç gün olmuştur, soyguncu İzzet'in fikrinde bir değişiklik olur... Tophaneli İzzet, büyükanneyi sevmiştir, karısı rolündeki Semra'yı da sevmiştir. Evi soymaktan vazgeçer. Ortakları (danyal topatan, haydar karaer, mehmet ali akpınar) bu kararını tabi ki onaylamazlar, bir güzel döverler İzzet'i.

Büyükanne, yıllar sonra kavuştuğu torununa, yeni gelinine oturdukları köşkü hediye etmek ister. İzzet kabul etmez, bir an evvel artık oradan ayrılması gerektiğine karar verir. İşler tam burada bitti derken, gerçek Orhan , dedesi Asım bey'in karşısına dikilir. Meğer ölmemiştir Orhan, dünyanın polisi onu ararken o uçağa tabi ki binmemiştir. Buraya gelmesinin sebebi de dedesinden 100 bin lira para koparmak içindir. Ya dedesi o parayı verecek ya da büyükanneye olan biten herşeyi (nerden biliyorsa artık) kendisinin azılı bir suçlu ve serseri olduğunu söyleyecektir.

İzzet durumu öğrenir, Orhan'ı güzellikle bu işden vazgeçmesi için uyarmaya gider. Orhan kaçın kurrasıdır be... Tehdide papuç bırakacak göz var mıdır onda hiç. Hem ona Amerika'da bile Mayk Orhan derlerken. O Mayk Orhan'sa karşısındaki de Tophaneli İzzet'tir anam babam. Ama bunun konumuzla ilgisi yok çünkü bu bahis bir süre sonra havada kalacaktır filmde.

En sonunda gerçek Orhan, büyükanneye acı gerçeği büyük bir zevk içinde anlatır. Büyükanne ise beklenmedik bir tepki gösterir; aslında İzzet'in gerçek torunu olmadığını çoktan anlamıştır (nerden, nasıl ?), olsundur, o tanımadığı insanlar onu çok mutlu etmiştir, karşısındaki bu sefil yaratığın ise gözünde hiç bir değeri yoktur. Orhan büyük bir hayal kırıklığı ve yanında ettiği okkalı bir tehdit ile evden ayrılır ayrılmaz kapıda bekleyen Türk polislerince kendine bile hayrı olmayan külüstür bir araca bindirilip götürülür.

Büyükanne ve Asım bey, sahte torunlarını ve gelinlerini yolcu ederler. İzzet ve Semra, büyükannenin gerçeği öğrenmesinden habersiz evden ayrılırlar, vapur iskelesine gelince birbirlerine aşklarını da itiraf ederler. Büyükanne onları yolculadıktan sonra Asım bey'e:

- İçten ölen bir ağaç gibi ayaktayım, der.

Film biter.

İşte benim notlarım:

36 yaşındaki Yıldız Kenter'in yaşlı büyükanneyi büyük bir başarı ile oynaması takdire şayan.

Filmde duvar saati saat altıyı gösterirken sadece beş gong sesi duyuyoruz, önemli değil :)

Gerçek Orhan, büyükannesinin kendisi hakkındaki grçeği öğrenmesinden neden o kadar çok müteessir olacağını nereden biliyor onu da anlamış değilim.

İzzet'in çete arkadaşları onu dövüp bırakıyorlar, oysa ki onu bu işi yapması için zorlamalı değiller miydi?

Acar türk polisi, gerçek Orhan'ın büyükannenin evine geldiğini nereden nasıl haber alıyorlar?

Zengin bir adamın metresi olmayı kabul etmeyip, annesine ilaç parası bulamayan ve bu yüzden annesini kaybeden genç Semra nasıl oluyor da hayata bu kadar çabuk adapte oluyor.

25 Aralık 2008

Bir Suphi Kaner Vardı...

(1933-1963)

Zamanında boyacılık, sinemada yer göstericilik bile yapmış, üşenmeden bıkmadan yazmış yazmış yazmış adam.
Hem oyuncu, hem senaryo yazarı, hem yönetmen hem dublaj sanatçısı. Filmlerde kendisini seslendiren ender oyunculardan.
Gururlu, işine aşık, üretken bir kimse. Bir zaafı var; alkol...
Keşke Suphi'nin hikayesi intihar ile bitmeseydi. İkiz çocukları Aşkın ile Taşkın (sahi ne oldu onlar sonradan acaba?), onunla daha çok vakit geçirseydi, onlara mesleğe aşk nasıl duyulur gösterebilseydi. Üretseydi üretseydi, biz daha çok görseydik onu beyaz perdede.
Kaynaklardan öğrendiğimize göre kendisine ilk ambargoyu uygulayan, işsiz kalarak büyük bir çöküntü yaşamasına neden olan ve kendisi de intihar ederek bu dünyadan göçen nevzat pesen acaba hiç suphi ile ilgili bir pişmanlık, gönül yarası, suçuluk hissetti mi hep merak etmişimdir.
Hepsini geçtim. Şimdi bir zamanların sıkı dostları Öztürk * , Fikret * ve Suphi'den geriye, Allah uzun ömür versin Fikret kaldı. Anlatsa ya fikret hakan. Anlatsa, biz de dinlesek ya. Öğrensek ya. Bu muhteşem, zaman zaman gözüme jean paul belmondo gibi gözüken dramı da muhteşem oynayan komedyen nasıl biriydi? Komedilerin aranılan yüzü, aktör Suphi Kaner nasıl biriydi?
Ah sevgili Suphi Kaner... Son gecende arkadaşların , "beni sabah uyandırmayın" dediğinde senin ilaç içtiğini, gitmekte ne kadar kararlı olduğunu bilselerdi, seni kurtarsalardı birşey değişir miydi? Elbette ki hayır. Ama gönül, benim gönlüm hala senin hüzünlü hikayeni dinledikçe sızlar işte.
Suphi Kaner yaşasaydı bugün 76 yaşında olgun bir oyuncu olacaktı. Yaşasaydı onu çok daha güzel yapıtlarda belki çok başka karakterlerde seyrediyor olacaktık. Kimbilir belki Avrupa Yakası'nın Tahsin'i belki Ekmek Teknesi'nin Nusrettin Babası Suphi Kaner olurdu... Belki Hababam Sınıfı'ndaki öğretmenlerden de biri...
İşte öyle. Hayat nasıl da akıp gidiyor oysa. Kaner'in dramatik yaşamı belki iç acıtıyor ama geride bıraktığı filmler bizi güldürüyor, mutlu ediyor. Hatıramızda yer etmişbu büyük aktörü de rahmetle anıyorum.

24 Aralık 2008

Özlemle Anıyoruz...

Bendenizin bir yaş daha aldığı senenin bu son ayında gidenleri de sevgiyle saygıyla anmak boynumun borcudur.



Adiloş Teyzem bir 11 Aralık günü aramızdan ayrılmıştı. O gideli 21 yıl oldu ve ben onu hala çok özlüyorum.





Bıyıkları ile müsemma tonton dede Hulusi Kentmen 20 Aralık 1993 günü vefat etmişti.








Ölümünün üzerinden 30 yıl geçen, nostaljik Türk filmi seven herkesin şüphesiz onu da çok sevdiğini düşündüğüm Dario Moreno da aralık ayında veda eden ünlülerden.






Usta tiyatro oyuncusu , Ekmek Teknesi'nin Nusrettin Babası Savaş Dinçel geçtiğimiz sene 20 Aralık'ta aramızdan ayrıldı.

Ekran Başına- 5

  • Evde tembellik yapabilme lüksüne sahip okurlar 25 Aralık Perşembe günü saat 11:20 'de , Müjde Ar'ın başrolünü oynadığı 1986 yapımı Teyzem filmini izlemek için TRT Türk'e takılabilirler.

  • Cumartesi sabahı ( 27 Aralık) soğuk bir kış sabahı erkenden kalkmayı göze alabilenler için TRT 1'de daha evvelce blogda tanıtımını yaptığım Yeşil Köşk'ün Lambası isimli filmi seyredebilirler. Belgin Doruk'un uğruna ilk eşi Faruk Kenç 'i terkedip evlendiği Özdemir Birsel'in yapımcılığını yaptığı film haddinden fazla sıkıcı ama filmde Alaaddin Yavaşça'nın sesi ile şarkı söyleyen gencecik Ekrem Bora'yı seyretmek de fena değil benden söylemesi. (TRT 1, 06:15)

  • Yine Cumartesi sabahı saat 09:30 'da başrolünü Tarık Akan ile Meral Orhonsay'ın paylaştığı bir Erden Kıral filmi var: KANAL. Senaryosu usta kalem İhsan Yüce'ye ait. (TRT Türk, 09:30)

  • Pazar sabahı (28 Aralık), bir dönem aşk yaşamış olan Aliki Vuyuklaki ile bu sene içinde kaybettiğimiz Orhan Günşiray'ın başrollerini oynadığı 1963 yapımı Sıralardaki Heyecan filmi izlenebilir. Tabi ki erkencecik kalkmak şartıyla :) Türk- Yunan ortak yapımı filmde yakışıklı bir doktor ile ona aşık olan şımarık ve zengin kolejli bir kızın aşkı anlatılıyor. (TRT 1, 06:15)

  • Ve geldik en son tavsiyemize; Sinemasal kuşağında bu hafta gösterilecek film, Cüneytim Arkınımın sinemadaki ilk rolünün olduğu GURBET KUŞLARI. Uzun uzun yazmaya gerek yok, Türk sinemasının en güzel filmlerindne olan Gurbet Kuşları'nı mutlaka ama mutlaka izleyiniz izlettiriniz :) (TRT 2, 21:10, 28 Aralık)

Ezcümle, bu hafta Filiz Akın'a, Tanju Gürsu'ya, Ekrem Bora'ya, Belgin Doruk'a, Sema Özcan'a, Önder Somer'e ve Kartal tibet'e doyabileceğiniz bir hafta. İyi seyirler...

Sevdiğim Replikler - 11


- Adım Sosyete Şakir. Bendeki lügât değme külhanda yoktur. Bıçkınım ! Serseriyim ! Hovardayım ! Altın kalpliyim...
Senaryosunu Erdoğan Tünaş ve Nejat Saydam ile birlikte kaleme aldığı 1969 yapımı SENİNLE DÜŞTÜM DİLE filminde Sosyete Şakir rolündeki Tanju Gürsu'dan duyuyoruz bu repliği.
Sema Özcan, Kartal Tibet, Yusuf Sezgin ve Reha Yurdakul'un oynadığı film Tanju Gürsu'nun ilk bitirim şoförü rolünü oynadığı film oluyor.
Filme dair Murat Çelenligil'in kaleme aldığı güzel bir yazı için Sinematurk'e tıklayınız.

4 Aralık 2008

Ekran Başına - 4

Cumartesi sabahı 1963 yapımı heyecanlı bir polisiye filmi var TRT 1 ekranlarında. Fatma Girik ve Tamer Yiğit'in başrol oynadığı "Bire On Vardı"'nın senaryosu Akad ustanın kaleminden çıkmış. Yönetmenliğini de Memduh Ün yapmış. Sinematurk'de Murat Çelenligil ağabeyim filmi en ince detayına kadar didiklemiş, harika ayrıntılar yakalamış pek tabi yine... Film hakkında bir fikriniz olması açısından bu güzel yazıyı tavsiye ederim. Taşralı bir gencin (T.Yiğit) tesadüf eseri bulduğu bir ölünün katilini de bulmasını konu edinen filmde Fatma Girik de bir bar kızını canlandırıyor. İkisi de İstanbul'a bambaşka hayallerle gelen bu iki genç insanın zalim İstanbul'da değişen kaderlerine de şahit oluyoruz. Bir ayrıntı daha; filmin sanat yönetmenliğini yeşilçamın on parmağında on marifet kişilerinden Semih Sezerli yapmış. (TRT1, 6 Aralık, 06:30)



Pazar günü ise yine başrolünde Fatma Girik'in Suphi Kaner ile birlikte oynadığı bir film var; Üsküdar İskelesi. Bu filmi mutlaka izleyin derim. Rahmetli Suphi Kaner'in ikinci yönetmenlik denemsi olan aynı zamanda senaryosunu da yazdığı çok hoş bir film Üsküdar İskelesi. Becerikli genç sigortacı Tarık Atlamaz (S.Kaner) ve bir mağazada çalışan güzel Leyla'nın aşkı anlatılıyor. Leyla babasız büyümüştür, annesinin tek arzusu onu zengin sandığı inşaatçı Suat ile evlendirmek ve rahata ermektir. Oysa ki kendileirne kalan yüklü mirasdan bihaberlerdir. Tarık ise önüne konulan her engele rağmen (taşraya sürülmek gibi) Leyla'dan vazgeçmek niyetinde değildir. Bu filmi yitirilmiş ve hakkı verilmemiş bir değer olan Suphi Kaner için tekrardan izleyeceğim inşallah. (TRT 1, 7 Aralık , 06:30)
Not: Afişler Sinematurk'den...