11 Aralık 2009

Kuzucukların Seni Hâlâ Özlüyor Adile Teyze

(1930-1987)


Cânım Adile Teyzem... Seni Çok Özlüyor Bu Kuzucuk...

9 Aralık 2009

Yeşilçam'a Dair Kitaplar

Bugün gazetesinin 7 Aralık 2009 tarihli nüshasında okuğum bir haberi paylaşmak istiyorum.


"Hakkında Daha Çok Kitap İstiyor" başlıklı haberin metni şöyle: "Üniversitelerde birçok kez tez konusu olan Hülya Koçyiğit , hakkında da üç kitap yazıldığını ama bunun az olduğunu söyledi. Koçyiğit, 'Bence yetmez. Çünkü benden söz edildikçe sinemadan söz edilmiş oluyor. Sinemadan daha da çok söz edilsin istiyorum. Çünkü birçok gençlerimiz sinema okullarında kaynak açlığı çekiyorlar' diye konuştu."


Önce genzimi bir temizleyeyim, ciddi konuşacağım da; Öhhhööm.

Sevgili Hülya Koçyiğit dediğinde çok çok haklı. Üniversitede okumaya da gerek yok, hakikaten de sadece Hülya hanımın değil, diğer Yeşilçam emekçilerinin hakkında da kaynaklarımız çok kısıtlı. Okuldakileri bilmem de ben çok açım bu konuda.

Hülya Koçyiğit ile ilgili yazılmış bir kitabı okudum sadece o da "Film Gibi Yaşadım" isimli bir çalışmaydı ki, sonra bu kitaba para verdim diye ciddi ciddi dudaklarımı ısırdığımı hatırlarım. Benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Dünya Yayınevinden çıkma bu kitabı rahmetli Nezih Demirkent'in (Dünya yayınlarının sahibi) torunu Feyzan Ersinan kaleme almış. Kitabın ilk basımı 2004 yılına ait (başka basımı olduğundan şüpheliyim), yazar o sırada henüz 22 yaşında. Bahsettiği diğer iki kitaptan biri de Dört Yapraklı Yonca olsa gerek.

Nasıl anlatmalı; o kadar acemice bir çalışma ki, sık sık tekrarlara düşülüyor, bir kaç sayfa evvel okuduğunuz bir pasajı veya olayı başka bir başlık altında tekrar okuyorsunuz, düşüncenin akışına ters işleyen bir sıralama vb. şeyker , sizi okurken asıl konudan "Hülya Koçyiğit"ten uzaklaştırıyor. Ben kitabı çıktığı sene alıp okumuştum, aradan epey zaman geçti hatırladıklarım bunlar. En hayal kırıklığına uğradığım nokta ise bana Hülya Koçyiğit hakkında yeni hiçbirşey vermemiş olması. Koca kitaptan öğrenebildiğim en yeni bilgi sadece Koçyiğit kardeşlerin (Hülya, Feryal ve Nilüfer) birlikte rol aldıkları tek filmin Posta Güvercini olduğuydu. Bak şimdi ondan bile şüpheliyim ki sanırım sadece Feryal Koçyiğit'in de birkaç filmde rol aldığını öğrenmiş olabilirim.

Şöyle düşünmüştüm; Hülya Hanım, Nezih Demirkent'le olan hukuklarının hatırına torun Feyzan hanımla böyle bir çalışmaya girişmiş. Belki genç yazarı yüreklendirmek de istemiş olabilir, takdir ederim bunu ama, ortaya çıkan şey... maalesef ı ıh. Benden bahsedildikçe sinemadan bahsediliyor demiş Hülya Hanım ama o kitapta sinemaya dair çok şey görmedim ben.

Çalışmayı yerden yere vurmak değil amacım ama ortada daha nefis ve doyurucu çalışmalar dolaşırken, elimizdeki bu ürün Hülya Koçyiğit'e yapılmış kocaman bir haksızlık gibi duruyor. Kitabın takdimini de Feridun Andaç yapmış ki; kendisinin Türkan Şoray hakkında yazdığı "Türkan Şoray ile Yüz yüze"si de bend eaynı tadı bırakmıştı. Sonrasında Atilla Dorsay'ın kaleme aldığı "Sümbül Sokağın Tutsak Kadını isimli kitabı ilaç gibi gelmişti. Türkan hanımla ilgili daha geniş bilgi isteyenlere bu kitabı gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

Türk sineması, emekçileri hakkında daha çok kitaplar yazılsın evet, Hülya Koçyiğit hakında 3 değil 30 kitap olsun isterim. Her kalemin lezzeti de farklı onun da farkındayım ama acemi ellere teslim edilmesin bu. Mesela Cüneyt Arkın'ın kendisinin kaleme almış olduğu "ADINI UNUTAN ADAM " isimli kitap öyle şahane ki, cüneyt Arkın karşınıza geçmiş de bir bir anlatıyormuş gibi hissediyorsunuz. Setlerden, kamera arkasında yaşananlaran en hoşu da içindeki adamdan haberdar oluyorsunuz. Bir insanı kendisinden daha iyi tanıyacak kimse var mı? Yok. Bu yüzden Cüneyt Arkın'ı kendi eliyle tarihe düştüğü için not için tebrik etmek lazım.

Yönetmeninden, senaristine, ışıkcısından sesçisine, set fotoğrafçısına varana dek... hepsi anılarını kaleme alsınlar. Örnekleri de var bunların, harika arşivlik malzemeler çıkıyor içinden. Ama işte bazısından hiçbirşey çıkmıyor.

Yazar ele aldığı sanatçı ile iyice hemhal olunca (örneğin Atilla Dorsay'ın Türkan Şoray ile ilgili kitabı veya Bircan Usallı sılan'ın Belgin doruk'un vefatından önce kaleme aldığı "Acı Dolu Yıllar" , Mesut Kara'nın "Yeşilçam'da Unutulmayan Yüzler " gibi) o kitabı okumanın zevki, dimağınızda bıraktığı tat da bambaşka oluyor.

Bundan böyle, benim hafızıma yerleşmiş, okurken çok zevk aldığım kitapları önermeyi düşünüyorum buradan.


Son olarak, dün blogun analiz sonuçlarına bakarken "Gülşen Bubikoğlu'nun boyu kaç cm" diye arama motoruna yazıp aratan ve soluğu Çilek'in Dünyası'nda alan birden fazla kişiyi görünce "Yok artık Lebron James" oldum onu da söyleyeyim. Hayır neden bir insan bunu merak eder ki :)

8 Aralık 2009

ŞENLİK VAR / BALKIZ 1974

Şu dünya ne güzel şey gamı yok tasası yok...
Kırma garip kalbimi yapacak ustası yok...

Yönetmenliğini Nejat Saydam'ın yaptığı senaryosu Erdoğan Tünaş'a ait eğlenceli bu Türk filminin kadrosu da kendisi kadar eğlenceli .

Türkan Şoray'ın iki rolde olduğu filmde kim kimdir bakalım;

Türkan Şoray: Zeliş/ ünlü şarkıcı Leyla Taner
Salih Kırmızı: Leyla Taner'e aşık Ekrem (Olmaz olsun böyle aşık yahu, iki kadın arasındaki farkı anlamayan adamın aşkını ne yapayım ben?)
Hülya Tuğlu: Leyla Taner'in onu kıskanan kuyu kazıcı yardımcısı Canan ( Ekrem'de de gözü var, haspam )
Zeki Alasya : Zeliş'in yankesici komşusu Çarpık Selim
Semih Sezerli: Zeliş'in arkadaşlarından Süslü Kâzım
Mualla Sürer: Kendi tabiriyle sosyete falcısı Güllü Bacı
Asuman Arsan: Kuru Cemile
Cevat Kurtuluş : Leyla Taner'in uşağı Rıza
Renan Fosforoğlu: Doktor (Yeşilçam'ın kadrolu doktoru:))
Muammer Gözalan : Hakim (Yeşilçam'ın kadrolu hakimi)
Ömercik: mahalledeki veletlerden
KILLOŞ: Zeliş'in ve aynı zamanda köpek literatüründeki en kıl isme sahip köpeği. Kılloş ne lan?

Fasulyenin faidelerinden evvel filmin konusuna gelince :


Zeliş daha hapisten yeni çıkmış bir yan kesicidir. Yankesici dedikse öyle itin fırınlanmışından değil ha, çarptığı kişi emekli memursa, cüzdanına para ekleyip ona geri veren robin hood yaradılışlı bir yankesici :) Sadece yankesicilik yapmaz, sokaklarda şarkı söyler, göbek atar. Tesadüf bu ya, bir gün şıp demiş de burnundan düşmüş kadar tıpatıp benzediği şarkıcı Leyla Taner'in evine girer hırsızlık yapmak için. Leyla Taner , Zeliş'i iş üstünde yakalayıp da ne kadar benzediklerini görünce , onu bir süreliğine yerini alması için tehdit eder. Çünkü bu hayattan accaip bunalmış bir şarkıcıdır. Bu değiş tokuş işleminden de sadece yardımcısı Canan'ın haberi olacaktır.

Nerde soğuk nevale, lıkır lıkır viski içen Leyla Taner , nerde ateş parçası fıkır fıkır Zeliş. Ekrem, Zeliş'e aşık olur ! E canan da Ekrem'e aşıktır. Ne olacaktı şimdi? Bir plan yapar Canan, gerçek Leyla Taner'i ortadan kaldırıp suçu Zeliş'e atmak istemektedir. Ama bilmediği, Zeliş'in mahalledeki anasının gözü arkadaşlarının varlığıdır.


Filmin müzikleri Metin Bükey imzalıdır, Türkan Şoray'ın dublajını Jeyan Mahfi Tözüm yapmış, şarkıları da Belkıs Özener seslendirmiştir.

Afişte sol üst köşede yazan Ece Alasya kimdir inanın ben de bilmiyorum. Zeki Alasya'nın rumuzu ise başka tabi :) Bir bilen var ise bilgilendirsin bir zahmet.

Türkan Sultanımın , uşak Rıza'nın kafasın sıyırmasına neden olduğu sahnede taktığı türbanlarına da hassaten hasta olduğumu belirtmek isterim.

Filmde Süslü Kazım rolünü canlandıran Semih Sezerli aynı zamanda filmin sanat yönetmenliğini eski tabirle ar direktörlüğünü de üstlenmiş. İlginçtir kendi sesi de oldukça hoş olan Sezerli'yi ise Şener Şen seslendirmiş.

Kız kurusu sinsi Canan'ı canlandıran Hülya Tuğlu'yu bu filmden 3 sene sonra tekrar Sultanımın yoluna taş koyan şehirli Dilek hanım rolünde Selvi Boylum Yazmalım'da da görüyoruz.

Belkıs Özener'in sesinden duyduğumuz Şenlik Var şarksının sözleri ile bitireyim

Şu dünya ne güzel şey
Gamı yok tasası yok
Kırma garip kalbimi
Yapacak ustası yok
Şenlik var şenlik var
Bekler yar vakit dar
Çekinme hiç kimseden
Bülbülü bülbül eden
Vazgeçme hiç neşeden
Çünkü ömrün sonu yok
Şenlik var şenlik var
Bekler yar vakit dar

Filmi netten izlemek isteyenler hemen şuracığa müracaat etsinler. İyi seyirler.

7 Aralık 2009

Bir Fotoğraf Karesini Okumak

Blogu takip edener bilirler, zaman zaman NOSTALJİK YEŞİLÇAM FOTOĞRAFLARI adı altında sinemamızın gerek kamera önü gerek arkasına ait karelerinden örnekler veriyor, hangi yıla , filme aittir , kimdir o karedekiler, o sırada kaç yaşlarındadırlar, o anda ne olmuş da ne konuşmuşlardır diye kendimce bir mizansen oluşturarak bilgi vermeye çalışırım.


Yeni Şafak gazetesi sinema sayfası editörü ağabeyim Ali Murat Güven de bir tanecik fotoğraf karesinden yola çıkarak benim gibi açlar için doyurucu bir yazı kaleme almış, bir anlamda da işi öğretmiş :)

Neden paçasına yapışıp kendisini takip ettiğimi anlıyor musunuz şimdi :)


İşte o fotoğraf karesi ve o yazı...

TEK BİR FOTOĞRAF KARESİ ÜZERİNDEN TÜRK SİNEMASININ 95 YILLIK TARİHİ


Yanımda yöremde sıkça bulunan meslektaş ve dostlarımın pek iyi bildiği üzere, benim sinema sevdamın önemli bir bölümünü “sinema arkeolojisi” ve bu alandaki koleksiyonculuk tutkusu kaplıyor. Söz konusu tutkunun doğal bir sonucu olarak da yaşadığım ve çalıştığım mekânlar artık oraya buraya sığdırmakta güçlük çektiğim geniş bir görsel arşivle kaplanmış durumda…


Bayramın hemen öncesinde, elime yine bu türden ilginç bir arşiv malzemesi geçti. Türk sinemasına ilişkin hatıra eşyalarının satıldığı bir internet sitesinde, diğer yüzlerce ıvır zıvırla birlikte, küçük bir bedel karşılığında satışa sunulmuştu bu siyah-beyaz fotoğraf karesi… Ancak, onun diğerlerinden farkı, film tanıtan bir lobi kart değil, doğrudan doğruya kamera arkasından nadir bir kare olmasıydı.


Üzerinde doğru düzgün açıklayıcı metinler bulunmayan böylesi belgeleri ele geçirdiğinizde, fotoğraftaki tanıdık simâlardan hareketle titiz bir arşiv taraması yapmanız gerekiyor. Ben de aynen öyle yaptım ve arkasında yalnızca “Filme başlanması vesilesiyle adak kesiyorlar” yazan bu fotoğrafta ilk anda gözüme çarpan iki efsanevî yıldız, Tamer Yiğit ve Belgin Doruk’tan hareketle, söz konusu karenin 1964 yapımı Metin Erksan filmi “Suçlular Aramızda”nın setinde çekilmiş olduğu sonucuna ulaştım. Nitekim, kamera ekibine mensup diğer iki kişinin, dönemin ünlü görüntü yönetmeni Mengü Yeğin ve asistanı Tosun Bayri olduğunu benden daha kıdemli sinema kurtlarına teyit ettirince, bulmacanın eksik kalan parçaları da tamamlanmış oldu.


Gittigidiyor.com sitesinde satışa sunulan, Türk sinema tarihine ait binlerce siyah-beyaz ve renkli fotoğraftan yalnızca biriydi bu… Yani, en yüzeysel tanımıyla ticarî bir “mal”dan söz ediyoruz. Ancak bakınız, aynı kare, onu biraz daha yakından inceleyince bizlere neler neler anlatıyor:


Yıl 1964… Türk sinemasının hem sayısal açıdan, hem de kalite olarak büyük bir patlama yaptığı, birbiri ardına pek çok önemli filmin çekildiği hareketli bir dönem…


Filmin yönetmeni Metin Erksan… Ki kendisi -bırakın şimdileri- daha o günlerde bile, henüz bir-iki yıl öncesinde çektiği “Yılanların Öcü”, “Acı Hayat” ve “Susuz Yaz” gibi başyapıtlarla ortalığı birbirine katmış, özellikle sonuncusuyla Berlin’den “Altın Ayı” alarak dönmüş, sektördeki herkesin önünde ceketini iliklediği karizmatik bir isim…


Çekilen film, burjuvazinin ikiyüzlülüğünü, kendi içindeki kokuşmuşluğunu son derece başarılı bir Erksan senaryosu eşliğinde anlatan ve sonradan yönetmenin de en saygın çalışmaları arasına girecek olan “Suçlular Aramızda”


Filmin başrollerinde Ekrem Bora, Belgin Doruk, Tamer Yiğit, Leyla Sayar ve Atıf Kaptan gibi, o tarihlerde şöhretinin zirvesinde yıldızlar yer alıyor.

Yapımcı deseniz, yine o dönemin en baba şirketlerinden Birsel Film; Özdemir Birsel, Nüzhet Birsel ve Saltuk Kaplangı üçlüsü…


Yani, görünüşte her şey dört dörtlük… “Merdivenaltı bir prodüksiyon”la değil, o yılların koşullarında “en ağır ağabey ve ablalar”ın imzasını taşıyan çok önemli bir setten yansımalar içeriyor bu siyah-beyaz, soluk kare…


Şimdi biraz daha “zoom” yapalım aynı fotoğrafa…


Türk sinemasının gelmiş geçmiş en popüler yıldızlarından biri olan, zarafet timsali “Küçük Hanımefendi” Belgin Doruk, güneşin altında, ne kendine ait bir oyuncu sandalyesi, ne de basit bir kafeterya şemsiyesi olmaksızın, toz toprak içindeki bir ortamda duvarın üzerine oturtulmuş, çekimin başlamasını bekliyor. Üstelik, filmde giydiği kostüm üzerinde olduğu bir hâlde… Onun bir bahçe duvarının üzerinde öylece sırasını beklediği yıllarda, Hollywood’da topu topu dört cümlelik bir rolü olan yaşlı bir karakter aktristi bile kendisine tahsis edilmiş özel bir karavan olmazsa asla sete gelmezdi. Ki aynı yıldız oyuncu kuralları günümüzün batı sinemasında eskisinden çok daha katı bir biçimde geçerli…


Ön planda ise yakışıklı aktör Tamer Yiğit, filmin görüntü yönetmeni Mengü Yeğin ile birlikte -çekimlerin başlaması şerefine- “horoz” kesiyor. Parmağını hayvana doğru uzattığına bakılırsa, biraz sonra da kanını alnına sürecek. Dikkat ediniz; yapımcısı, yönetmeni ve oyuncularıyla “yıldızlar geçidi” görünümündeki bir filme başlanırken kesilen adak, bir adet “horoz”… Muhtemelen bu “adağın” parası da prodüksiyon âmirinden değil, ya Yiğit’in kendisinden ya da set ekibindeki diğer bir sanatçıdan çıkmıştır.

Aynı şekilde, onun da bu horozun kanını alnına sürdüğü günlerde Hollywood’da en sıradan filmin çekimleri bile görkemli partiler eşliğinde başlardı.


Son olarak “kamera cephesi”ne odaklandığımızda, orada da ahşap tripotlu ve küçük magazinli alelâde bir cihaz görüyoruz. Ortada ne ekstra bir objektif koruyucusu, ne de görüntü yönetmeninin üstüne çıkıp rahatça çalışabileceği özel bir zemin var. Ortamın yegâne aksesuarı, kamerayı tozdan uzak tutmak için üzerine atılmış siyah bir bez… Batılı meslektaşlarının dev magazinli, bir defada 12 dakikalık film çekebilen, ön kısmı boru gibi özel lenslerle donatılmış “Panavision”larla, “Mitchell”lerle çalıştıkları bir zaman diliminde, Erksan ve ekibi en iyi filmlerini işte bu portatif kameralarla, televizyon haberciliği gibi günübirlik işlerde kullanılan düşük modelli “Arri”lerle çekiyorlardı.


Sonuç olarak, sette, o setin yönetmeni, oyuncuları ve teknik ekibini yüceltecek, kendilerini “özel ve ayrıcalıklı” hissetmelerini sağlayacak hiç bir şey bulunmuyor. Ne bir karavan, ne bir güneşlik, ne adlarının yazılı olduğu sandalyeler, ne de ekibin iştahını açacak türden yüksek bir teknoloji gösterisi...


Bırakın bunları, ortada -iddialı bir filme başlamanın şerefine getirilmiş- şöyle en cılızından bir “adak koyunu” bile yok! 1960’larda toplumun üzerinde fırtına gibi estirilen “muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” yönündeki o güçlü propagandaya karşın, kültürel kökleriyle bağlarını bütün bütün de koparmak istemeyen bir grup inançlı sinemacı yeni bir projeye başlamadan önce Yaratıcı’larına küçük bir “şükran gösterisi”nde bulunmak istiyorlar; ancak o an ceplerinde bulunan para muhtemelen yalnızca horoz kesmeye yetiyor. Onlar da “Gerçi caiz değil, ama hiç yoktan iyidir” diyerek kameranın yanıbaşında alelacele kurban ediyorlar horozu…


Koleksiyonculuk işte bu yüzden güzel bir merak… Bazen elinize geçen bir afiş, bir lobi kartı, bir kamera arkası fotoğrafı size yüzlerce sayfalık kitaplardan çok daha fazla şey anlatıyor. Tıpkı Yeşilçam’ın 95 yıllık çileli tarihinin özetini sunan bu fotoğrafta olduğu gibi…



06 Aralık 2009 tarihli yazının Yeni Şafak Gazetesi Sinema Sayfasındaki linki için tıklayın

2 Aralık 2009

Nostaljik Yeşilçam Fotoğrafları -16



Can Mustafa (1960) "Asuman" rolünde Muhterem Nur (28) ve "Afitap" rolündeki Leyla Sayar (20)




Gariban (1966) İkisi de rahmetli olmuş iki sanatçı; "Gariban Ali" rolünde Sadri Alışık (41) ve "Ekrem"rolünde Orhan Günşiray (38)






Yine Sadri baba :) 1973 yapımı Tatlım'da "Alev" rolündeki Hale Soygazi'yi yakın markaja almış ferit rolünde .




Bir Yudum Sevgi (1984) Öyle güzel bir film ki bu, aradan yıllar geçti ben hâlâ karısı tarafından terkedilen Cuma'dan mı (Macit Koper) yoksa, tek aradıkları bir yudumcuk sevgi olan ama kavuştuklarında önceki evliliklerinden farklı bir şey bulamayan Cemal ve Aygül'den yana mı olayım karar veremedim.

Beni en etkileyen sahnelerden biri de Aygül'ün kocası Cuma'ya ağzın kokuyor dedikten sonra, Cuma'nın gidip sabunla dişlerini fırçalamasıydı. Öyle de kalmış aklımda canlı kanlı.

Hale Soygazi 34, Kadir İnanır 35 yaşındalar.

1 Aralık 2009

Tellallı İlanımdır :)


Dambıdı dam bıt dambıdı dambıt....

Ey ahaliiiii

Dambıdı dam bıt dambıdı dam bıt

Duyduk duymadık demeyiiiiiin

Peynir ekmek yemeyiiiin

15 Aralık 2009 tarihine kadaaaar

Ataköy AirportOutlet Center'da

Yeşilçam'ın başyapıtlarının afişleri sergileniyooooor

Midesi eli kimin cebinde belli olmayan dizilerden allak bullak olanlaaaar

Sergiye buyursunlaaaaaar

:)

Haber:

Ataköy AirportOutlet Center, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane işbirliği ile gerçekleştirilen film afişleri sergisinde ilk renkli Türk filmi olan Muhsin Ertuğrul imzalı “Halıcı Kız” filminin afişi de yer alıyor. Sergide 1960-70 ve 80’li yıllara damgasını vuran ve bir çocuğumuzun çocukluk ve gençlik yıllarında kimi zaman kahkahalarla kimi zamanda göz yaşları içinde izlediğimiz 100’e yakın filmin afişi yer alıyor. Sergilenen afişler arasında Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrollerini üstlendiği “Selvi Boylum Al Yazmalım”, Kemal Sunal’ın ”Ortadirek Şaban ve Salako ”Fatma Girik’in”Boş Beşik”,”Şöför Nebahat”, “Yılanların Öcü”, Hülya Koçyiğit’in “Susuz Yaz”, Şener Şen’in “Züğürt Ağa”, “Arabesk” Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın, “Aslan Bacanak” “Petrol Kralları”;Müjde Ar’ın “Salvar Davası” “Teyzem”, “Fahriye Abla” gibi afişleri de var. . Ataköy Airport Outlet Center’daki sergi 15 Aralık 2009 tarihine kadar ücretsiz olarak gezilebilecek.