2 Ekim 2007

Önder Somer



7 mart 1937 yılında istanbul'da doğmuş , türk sinemasının yakışıklı ama aynı zaman da kötü adamı olarak bilinen sinema sanatçısı . 16 mayıs 1997 günü geçirdiğ trafik kazası sonucu aramızdan ayrılmıştır.

bir türk sineması aşığı olarak benim de önder somer hakkında düşüncelerim var paylaşmak isterim...


renkli gözlerin, arkaya taranmış muntazam briyantinli saçların, ince bıyıkların, avrupai tipinle türk sinemasının yakışıklı, yakışıklı olduğu kadar da kötü adamıydın sen. hala emin değilim gözlerin mavi miydi, yeşil mi ? insanın yüzü bu kadar temiz, saf, iyiliksever bir ifadeye sahipken nasıl olur da bir kaş kaldırmayla dudağının kenarına haince bir gülümseme yerleştirmeyle , niyeti bozuk kötü bir adama dönüşür ?… dönüşürmüş.

küçüktüm… sen doktor olurdun, yakışıklı subay olurdun, yazar olurdun, kariyer sahibi ama gönlünün sultanını bulamamış adam olurdun, ehli namusa göz diken mazide kalmış ama bunu yedirememiş eski sevgili olurdun, gazoza ilaç atan kötü niyetli züppe olurdun, iyi niyetli de olsan ömercik tarafından sarı çiyan diye nitelenirdin, evin hizmetli tayfası senden hazzetmezdi…

ah ah… ben büyüdüm önder ağabey. bugün canım fena halde seni görmek istiyor, talibi olduğun hanım kızın da sana aşık olduğunu görmek istiyor, filmin esas adamının apışıp kaldığını görmek istiyor. ahahahha diye kötü ve hain kahkahanı duymak istiyor kulaklarım bugün. filmin tadına tat katardın sen, kötü adam diye bilinirdin ama iyi adam rollerinde seyirci seni yadırgamazdı. sana çok haksızlık edildiğini düşünüyorum önder ağabey, sen de muradına ermeliydin, sen de kazanmalıydın. seni komedi filmlerinde de görmek isterdim, ayhan ışık’ı, kartal tibet’i tokatlarken görmek isterdim, kavgayı bir de sen kazan isterdim. ne de çok şey isterdim… senden set anılarını dinlemek isterdim, bak bunu gerçekten isterdim.


400’e yakın filmde görmüşüz seni , 1975’den sonra artık filmlerde oynamamışsın, meğer sen sadece oyuncu değil kapalı çarşı’da esnafmışsın. asıl soyadın “döşer” miş , babanın döşemecilik ve mobilyacılık vasfından ötürü, sen de devam ettirmişsin baba mesleğini. uzun yıllar kapalı çarşı’da dernek başkanlığı yapmışsın. sinemadan yine de kopmamış soder yönetim kurulunda üye olarak görev almışsın. evli barklı çoluk çocuğa da karışmışsın. bunları hiç bilmedik ta ki bir trafik kazasında ölüp de, hürriyet’in arka sayfasında minicik bir fotoğrafın eşliğinde birkaç satırlık haber halinde okuyana dek.


biraz tuhaf, ortamlarda gülmek için anlatılan bir filminden ben de bir alıntı yapıyor, seni saygı ve rahmetle anıyorum. büyürken bana filmlerinle eşlik ettiğin için sana ve tüm sinema emektarlarına tekrar teşekkür ediyorum.


1968 yapımı aşka tövbe filminden ;önder somer ( selman ), filiz akın ( şehbal ), kartal tibet ( mübin )
gönülsüz de olsa şehbal selman’la nişanlanmıştır. ama şehbal hala mübin ‘i sevmektedir. üçlü son sahnede tren garındadır. mübin , aşkını kalbine gömüş, kaderine rıza göstermiş şekilde az sonra trene binecek , ömür boyu birdaha bu diyarlara ayak basmayacaktır. selman, iki aşığın aşkına sonsuz bir saygı göstererek “ hayır, buradan asıl gitmesi gereken benim” der, mübin ‘in gideceği yere o gider. yahu nereye gidiyorsun diye kimse sormaz, aşıklar kavuşmuştur ya artık gerisi boştur.


çilek not: bu yazı benim sözlükte yazdığım ilk uzun artiz yazım :) artist değil artiz ! tarihi de 25.12.2004 müş ...

Hiç yorum yok: