29 Kasım 2007

Sevdiğim Replikler - 5


Çiçek Abbas...

Senaryosu Yavuz Turgul'a ait, yönetmenliğini Sinan Çetin'in yaptığı 1982 yapımı Türk filmi.Turgul/Şen ikilisinin filmlerinden. Aşağıda Şakir (Şener Şen) ve Abbas'ın (İlyas Salman) kahvehanedeki meşhur kapışması var.


Şakir - Aşıksan vur saza, ,şoförsen bas gaza
Abbas - Sevene can feda, sevmeyene elveda
- Sen batan bir güneş ben yollarda çilekeş
- Şoförün bahtı kara muavinin gönlü yara
- Gaz, fren, şanzıman halim duman
- Sev beni seveyim seni
- Aşk bir otobustür binmesini bilmeli
- Son duraga gelmeden inmesini bilmeli
- Bana hava atma!
- Havan kime yabanci?
- Kapilma rüzgarıma sen de aldanirsin
- Sollama beni sollarım seni
- Geçme beni ezerim seni
- Dünya dikenli bir hayat sevenlerde mi kabahat?
- Yaklasma toz olursun geçme pişman olursun
- Çilemse çekerim kaderimse gülerim

(Buradan itibaren Abbas sazı eline alır, makineli tüfek mübarek ardı ardına sıralar)

- İstedim vermediler sen şoförsun dediler
- Emegimiz bilek zoru Allahim sen bizi koru
- Aşk bir sudur iç iç kudur
- Aşki çekene derdi bilene sor
- Aşk çekenin yol gidenin
- Kabahat sen de değil seni sevende
- Neaaaabeeer!!!

27 Kasım 2007

GÖKLERDEKİ SEVGİLİ

Bugün de yine altmışlar yeşilçamından bir film yazımız var. Yazının bir bölümü bana, bir bölümü de sevgili ağabeyim Murat Çelenligil'e ait .

1966 yapımı filmimiz Remzi Jöntürk imzasını taşıyor.

Rol dağılımı :
Cüneyt Arkın: İstikbal Timur Karaşah
Selda Alkor: Yıldız Çömlekçioğlu
Ali Şen : Timur'un babası Veysel Karaşah
Ulvi Uraz : Yıldız'ın babası Tahir Çömlekçioğlu
Fatma Bilgen : Timur'un annesi Piraye
Mürüvvet Sim : Yıldız'ın teyzesi Emine
Ersun Kazançel : Timur'un arkadaşı Veli

Sinopsis :
Zengin erkek, fakir kız temasına oturtulmuş bir hikayemiz var. Timur, ilçenin ileri gelen zenginlerinden , "İyi Günler Mağazası"nın sahibi Veysel Bey'in pilot olan oğludur. İdealist bir gençtir. Yıldız ise, aynı ilçede kendi yağıyla kavrulan çömlekçi Tahir Usta'nın kızı. Kendi yağıyla kavrulur dedik ya, öğlenleri sefer tasıyla babasına yemek götürür Yıldız. Böyle bir günde Timur ile Yıldız dere başında karşılaşırlar. Yıldız'a göre, Timur küstah bir gençtir, zenginliğine mi güveniyordur ne ? Zıtların birbirini çekmesi hesabı iki genç arasında kısa sürede bir aşk başlar.

Yeşilçam Klişesi Bol Bir Film

O dönem filmlerinde ve daha sonra da çokça filmde karşılaştığımız ailelerin karşı çıkması, iki genç arasındaki sosyal uçurum, babasız çocuk, evladını reddeden baba, illa ki gerçekleri saklayan bir aile ferdi, her ne durumda olursa olsun babasız çocuk dünyaya getiren kızı saf duyguları ile seven fedakâr bir aşık... ve benim çok sevdiğim şu sahne ; yağmurdan korunmak için mağaraya sığınıp aşka teslim olan gençler. Bu sahne o kadar klişedir ki, kimi zaman birebir kimi zaman da sadece kızın üzerine giydiği erkeğin giysisi kısmı sıkça kullanılır. Benzer bir sahneyi Hülya Koçyiğt ve Ediz Hun'un başrollerini paylaştıkları 1968 yapımı Kadın Asla Unutmaz filminden de hatırlarım. Hatta söz konusu filmde yine esas kahramanlarımız geçirdikleri aşk gecesinden sonra birbirlerini göremez, esas oğlan görev icabı harbe gider.

Göklerdeki Sevgili *

Wilma Goich’in söylediği ‘Ho Capito Che Ti Amo’ (1964) (Tenco) şarkısı ve Baraj’da Yıldız’ı bekleyen Timur. Birkaç saat önceki eğlenceli konuşmaları..

Timur :Gününüzü Veli’yle geçirmeye mi yeminlisiniz?
Yıldız :Öyle, saat 7’ye kadar onunlayım. Sonra köye döneceğiz.
Timur :Teyzenizi bir ziyaret etseniz diyecektim de.
Yıldız :Benim bu şehirde teyzem yok ki.
Timur :Yazık, keşke burada bir teyzeniz olsaydı. Onu görmek için siz de Veli’den izin alsaydınız.
Yıldız : Veli de akşam evde anlatsaydı. Babam da bu teyze nereden çıktı diye bana iyi bir kötek atsaydı.
Timur : Babanızla teyzeniz küs olsalar. Siz de Veli’ye bunu çıtlatsanız. Veli erkek çocuktur. Emin olun babanıza söylemez.
Yıldız : Ee, bu masalın sonu nasıl biter?
Timur : Siz teyzenize giderken ben de size Baraj’da rastlasam...
Yıldız : Sizin söylediklerinizde hiçbir gerçek taraf yok ki.
Timur : Gerçek olan aşk ve ölümdür. Ondan öte gerçek tanımam ben.


Jenerikteki Burçak Tarlası (derleme ; Muzaffer Sarısözen) Erdem Buri ve Tülay German’ı anımsatıyor. Tülay German bir dinletisinde, rahatsızlığı nedeniyle, üç şarkı eksik söyledi diye dinleyicilerin verdikleri paranın bir kısmını geri veren Erdem Buri’yi ve aralarındaki ‘bir gün bile ayrı kalamaz oldukları sevgiyi’.

1963 yılının sonbahar kış ayları... Pilot Teğmen Timur Karaşah (birkaç ay sonra Kıbrıs’ta Rumlara karşı çarpışırken Karaşahin olarak ünlenecektir) Diyarbakır Hava Üssü'nden uçak gösterileri için Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığı'na gelmiştir. Babası, bu bölgenin zenginlerinden, İyi Günler Mağazası'nın sahibi Veysel Bey, annesi ise kimseleri beğenmeyen (oğlunu sevgilisi Yıldız'dan -bir süre- ayıracak olan) Piraye Hanım’dır. Timur'un da katılacağı gösterileri tehlikeli bulup "Sen asker misin, cambaz mı?" demektedir. Veysel Bey, oğlu için "Bir tüccar olsa.. avukat.. doktor" diyen eşine "Say, say.. Bankacı ya da fabrikatör. Daha nice uyuşuk işler. Sen istiyorsun ki, benim gibi işe yaramazın biri olsun. O kendi isteği ile... iyi bir meslek seçti kendine" diye yanıt vermektedir.

Alınteri ile ekmek parası kazanan fakir bir çömlekçinin kızı olan Yıldız... Anası ölünce tahsilini yarıda bırakıp İstanbul'dan iki kardeşi ve babası Çömlekçi Tahir'in yanına, Üvezcik Köyü'ne gelmiş. Gösterilerden bir gün önce, sefer tası ile babasının yemeğini götürürken yolu üzerindeki [‘Kırbaç Altında’ (1967) filminde göreceğimiz] ıssız bir koruda (aynı filmdeki gösterişli kazağı ile) avlanmakta olan Timur'la karşılaşır. Genç adam onu, biraz da zorla, kucağına alarak nehrin karşı kıyısına geçirir. Filmin bu hoş bölümünde Timur'un üzerinden 1-2 balık yere düşüyor. "Bu işi ömür boyunca yapmaya razıyım" diyecektir. Astsubay Veli'nin daveti (ve babasının da onayı) ile Yıldız, çevrede büyük heyecan uyandıran gösterileri izlemeye gider. Veli'nin arkadaşı olan Timur ile -tekrar- tanışır. Delikanlı, Veli'yi "Senin (arkadaşın) Kıyak Zeki de burada. Merzifon'dan dün geldi. Onu görmek istiyorsan hemen git. Şimdi duştadır" diyerek (yine, biraz zorla) oradan uzaklaştırır. İki gencin birbirlerini sevmeleri bu iki günde oluyor. Akşam, Timur'un gürültülü motosikleti ile köye dönerlerken çıkan fırtınada oralardaki bir mağaraya sığınırlar. (Yine Timur'un zorlamasıyla) Yıldız'ın elbisesini çıkarıp delikanlının kazağını giymesi.. Isınmak amacıyla içilen içki... Sonuçta, geceyi beraber geçirirler. Zigeunerweisen Op 20 melodisi (1889) (Pablo de Sarasate)...

Yıldız :Ben artık ben değilim. Sizi seven, sizin olmuş biriyim.
Timur : Seni seviyorum Yıldız... Yarın öğleye doğru sizin köyün çıkışındaki korulukta bekleyeceğim.

Ancak, o gece Ankara'da "Kıbrıs'a askeri bir müdahale" kararı alınmıştır. Timur da Yıldız'a haber veremeden ayrılmak zorunda kalır. Durumu annesine anlatıp, genç kızı görmesini ister. Annesi, özellikle 'köylü kızı' açıklamasını duyunca öyle bir "Bana güvenebilirsin oğlum" diyor ki, kötü şeyler olacağını sezmemek çok zor. Piraye Hanım, Yiğit Yaralı Olur (1966) filminde Mualla Abla’nın olan 34 DU 991 plakalı arabası ile gittiği korulukta Yıldız'ı görür. Koru için söyledikleri Yıldız’a söyleyemedikleridir.

Piraye : Yol ayrımında satılık bir koru varmış.
Yıldız : Tamam efendim, burası.
Piraye : Hiçbir şeye benzemiyor. Cılız ve bakımsız bir köy korusu işte.
Yıldız : Yeni dikildi ağaçlar. Zamanla büyüyecek tabii.
Piraye : Neyse, halinden ne olacağı da belli zaten.

Timur'un genç kıza yazdığı mektubu da yırtar. Filmin sonuna doğru, Conte L. Roncalli’nin Passacaglia’sı (1692) eşliğinde yaptıkları için özür dileyecektir.Telefonda oğluna Yıldız'ın bir garsonla evlendiğini söyler. Timur için, Yıldız için, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye için zor günler.. Yıldız'ın hamileliği, terk edildiğini zanneden Timur'un Kıbrıs'taki Mücahitlere katılması, Ada'ya çıkışımızın okyanus ötesinden engellenmesi. Kader (1968) filminde de izleyeceğimiz heyecanlı Kıbrıs mitingleri. Mücahit Durdu Dayı, bir çarpışmada ağır yaralanan ve haftalar sonra iyileşen Timur'u "Günün birinde her şey değişecek. Günün birinde uçaklarla bayraklarla tekrar geleceksiniz buraya" diyerek Anayurt'a yolcu eder. İki sevgili birbirine kavuşur.

Filmin sonunda Tahir Usta'nın sözleri ; "Mutluluk ve barış, sevgi ile kurulacak... Günün birinde..."

*İlgili yazı Murat Çelenligil'in izni alınarak sinematurk'den alınmıştır.

Günün Sözü

"Yaşlanmak,bir dağa tırmanmaya benzer. Tırmandıkça soluğunuz kesilir ama bakış açınız genişler".

26 Kasım 2007

Mustafa Akkad'ı Anma Gecesi Yapıldı

Dün akşam, meraklısına evvelce duyurusunu naçizane blogumdan da yapmış olduğum, Yeni Şafak Gazetesi Sinema Editörü Ali Murat Güven'in girişimi ile tertip edilen "Mustafa Akkad'ı Anma Gecesi" yapıldı. Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi'nde gerçekliştirilen gece Hilal TV ve Net TV kanallarından da canlı yayınlandı.


Mustafa Akkad'ı ben de sadece Çağrı ve Çöl Arslanı Ömer Muhtar filmlerinden tanıyorum. SineMüslim'i tesadüf buldum, Ali Murat Güven'i arada sırada ilgiyle okurdum. Akkad'ı Anma Gecesi bana ilginç geldi. Geceye gitme imkanım yoktu ama TV başında izlememe engel bişey de yoktu. Bu kadar üzerinde durulan bu yönetmen için tertiplenen, bazı çevrelerin ise dudak büktüğü bu organizasyonu izlemeye karar verdim. Dört saatten fazla bir zaman dilimini ekran başında geçirdim. Tek bir cümle ile şunu diyebilirim; zamanım hiç de boşa gitmedi. Dilimin döndüğünce , 600 kişilik salonu tıka basa doldurmayan ama gönlümü dolduran bu sıcak, samimi geceyi , düşündüklerimi buraya kaydedeyim istiyorum.

Çağrı filminin çekim aşamasına geçmeden önce yapılan hazırlıklar, çekim süreci, çekimden anekdotlar vs. bunlardan bahsedildi ... Bu vesile ilk defa duyup öğrendiğim şeyler oldu. Görsel malzemelerle de desteklenmiş gecede cidden benim için de büyük bir sürpriz vardı ; Çağrı filminin 30.Yıl dönümüne özel hazırlanan düzeltilmiş ses ve renk kalitesine sahip İngilizce versiyonundan fragmanlar da gösterildi. ( God is the great, God is the one... Anthony Quinn'i kendi sesinden dinliyorum. Hint'i canlandıran İrene Papas'ı da öyle ... Bir kere daha tüylerim diken diken oldu. )


Ramazan aylarında özellikle sömürülen (ki bir keresinde Kanal D , filmi 30 güne bölmüş, sahur saatinde 2-3 dk. lık bölümler halinde göstererek katletmişti) bu muhteşem yapıt , geceye konuşmacı olarak katılan Sefer Turan'ın Akkad ile yaptığı röportajdan öğrendiğimize göre şu fikirden yola çıkarak vücut bulmuş: Çocuklarıma dinimi nasıl anlatabilirim?

Küçük ayrıntılara bayılırım, aklımda kalanları buraya not edeyim ki unutulmasın.

Anthony Quinn'in filmden sonra müslüman olduğuna dair rivayetin de aslının; filmden sonra Akkad'a dediği gibi, islamiyet hakkında artık daha bilinçli fikirlere sahip olduğu ama müslüman olmadığı.


Vahşi rolündeki oyuncunun ; Akkad'ın oturduğu mu çalıştığı yerde mi emin olamadım şimdi; bir elektrik teknsiyeni olduğu, rolü teklif edince kabul ettiği, filmin gösterime girmesinden çok sonra bir gün Akkad'ı arayarak "bana Vahşi rolünü oynatarak hayatımı mahvettin" dediğini :)... Hz.Hamza'nı şehadetinin çekildiği sahnede savaşçi rolündeki figüranların Vahşi'yi Hz.Hamza'ya yaklaştırmamaya çalıştıklarını, söz konusu sahnenin beşinci seferde figüranları ikna edilerek çekildiğini... öğrendim.

Çağrı filminin İngilizce ve Arapça iki versiyonunun olduğunu da yeni duydum. Filmin her aşaması için çalışan kişilerin de (görüntü yönetmeninden sesçisine kadar) işinin uzmanı kimseler olduğu, sinema tekniği açısından Akkad'ın bu filmini çok da doyurucu görmediği, Ömer Muhtar'ın çekimini bu anlamda daha başarılı bulduğunu da.

Katılan konuşmacılar ( Hüsnü Mahali, Nihal Bengisu Karaca, Sefer Turan , banttan da olsa Hakan Albayrak, İhsan Kabil hatırlayabildiklerim) kendi bakış açıları ile Akkad'ı anlattılar. Aklıma kazınan şu oldu ki; islamiyeti , islam dünyasını anlatan ve bu filmi henüz aşabilmiş bir yapıt yapılmadı, yapılmıyor. Bunun bir ayıp, bir kayıp olduğu vurgulandı. Nihal Hanım'ın dikkat çektiği, günümüzün en etkili öğretici metodu (eğlenerek öğreten) sinemanın İslam dünyası tarafından hala hakkını vererek , desteklenerek kullanılmadığı hususuydu.

Hele ki Hakan Albayrak'ın "Akkad benim için Çağrı'nın, Ömer Muhtar'ın yanı sıra çekemediği İstanbul'un Fethi'nin de yönetmenidir" demesi içimi titretti desem abartmış olmam.

Aktarılacak çokça şey var belki, benim dilim bu kadarına döndü. Ali Murat Güven çok heyecanlıydı (olmalı da zaten) onu gördüm. Fikir verenlere de, fikri geliştirenlere de , en küçüğünden en büyük destekçisine kadar, emek gösteren herkese ekran başındaki bir sinemasever olarak teşekkür ediyorum ben.

Bir vefa gecesiydi bu, Akkad'ın ruhu şâd olsun.
*Gece gerçekleşmeden önce Yeni Şafak Gazetesi'nin ilgili haberinin son parafgrafını ben de buraya almak istiyorum:
“Şehadetinin İkinci Yıldönümünde Akkad'ı Anma Gecesi” etkinliği, Albayrak Holding, Yeni Şafak Gazetesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Asyanur Copy Center, Ajans Media Class, Nükte Ajans, Aztek Film Yapım ve Reklâmcılık, Merhaba Pastaneleri, Mehmet Emin Öztürk Grafik Tasarım Atelyesi ile diğer bazı Akkad hayranı kişi ve kuruluşların maddî ve manevî destekleri sayesinde gerçekleştiriliyor. Organizasyon Komitesi Başkanı Güven, toplam maliyeti 60.000 YTL dolayında olan bu etkinliğin 1.000 ilâ 5.000 YTL tutarındaki kimi tâlî masraflarını karşılamaları için başvurduğu İstanbul'daki beş büyük ilçe belediyesinin, kendilerine iletilen destek taleplerini “Hiç bütçemiz yok” diyerek reddettiklerini açıkladı.
* Fotoğraf Yeni Şafak Gazetesindne alınmıtır.

23 Kasım 2007

Sevdiğim Replikler - 4


Bugün ki repliğimiz bir Cüneyit abi filminden. Natuk Baytan'ın yönettiği, senaryosu Erdoğan Tünaş'a ait 1977 yapımı Hakanlar Çarpışıyor . Filmde Cüneyit abimiz iki rolde oynuyor
; Kahraman Olcayto ve şeyhin tırsak oğlu Halit.
Söz konusu sahnede yiğidimiz Olcayto, Şeyh Malik rolündeki Hüseyin Peyda ile karşı karşıya gelir. Tıpatıp oğluna benzeyen Olcayto'ya ben senin babanım muhabbeti yapan Şeyh Malik'e, Olcayto'nun cevabı :
- Benim babam, yedi dilberin dileği bir yiğitti, senin gibi baykuş suratlı herifin teki değildi!
(Rahmetli Hüseyin Peyda'nın yüz ifadesi o kadar muhteşem ki, ne yapın edin bulun izleyin !!! )
Bir başka sahnede yiğit Olcayto ve tırsak Halit karşılaşırlar.
Olcayto:
- şeytanlar işimize karışmış, babam buralardan geçmiş olmalı ki bana benzersin !
***
fevkalâdenin fevkinde replikler...
bişey değil :)))

22 Kasım 2007

AVÂRE MUSTAFA


Bir kaç ay önce TRT1'in haftasonu sabahları yayınladığı siyah beyaz türk filmleri kuşağında izleme olanağı bulmuştum bu filmi. Senaryosunda üç usta kalemin; Ömer Lütfi Akad, Memduh Ün ve Halit Refiğ'in imzası bulunan 1961 yapımı filmin yönetmen koltuğunda yine Memduh Ün var.

Yeşilçamımızın iki versiyonlu filmlerindne olan Avare Mustafa, daha sonra 1980 yılında yine Memduh Ün tarafından bu sefer Devlet Kuşu adıyla tekrar çevrilecek, başrolünde de Kemal Sunal oynayacaktır. Zaten film de Orhan Kemal'in Devlet Kuşu romanından uyarlama.

Sinopsis:
Mustafa, çok yakışıklı ama aylak, işsiz bir gençtir. İki kız ve bir erkek kardeşi, annesi babası ile fakir bir semtte oturmaktadır. Bir de iki can dostu vardır; Sülo ile Murat. Hayalleri, bir köfteci dükkanı açmaktır. Bir de aynur'a kesiktir Mustafa. Derken günlerden bir gün kalantor Zülfikar bey bu fakir semte gelir, kocaman bir apartman dikecektir buraya. Mustafa'nın babasını da inşaata bekçi yapar. olaylar bir anda gelişir ve Zülfikar bey'in kızı Hülya, ünlü aktör Tyrone Power'a benzettiği Mustafa'ya aşık olur. Herkes Mustafa'yı fitlemektedir. Evlenmelidir o kızla, iki kız kardeşi, küçük erkek kardeşi, annesi , babası, köfteci açmak isteyen o can dostları için yapmalıdır bunu. Gözü kararır ve zengin kızla evlenir...

Rol dağılımı:
Ayhan Işık : Avare Mustafa
Fatma Girik: Aynur
Mümtaz Ener: zengin adam Zülfikar bey
Çolpan İlhan: Zülfikar'ın hasta kızı Hülya
Semih Sezerli : Mustafa'nı can arkadaşı Sülo
Suphi Kaner : Mustafa'nın diğer can arkadaşı Murat
Salih Tozan : Mustafa'nın babası
Muadelet Tibet : Mustafa'nın annesi
Emel Yıldız : Mustafa'nın kız kardeşlerinden Ayten ( bildiğimiz Panter Emel )
Leman Akçatepe: Hülya'nın annesi

Bugün blogumda bu filme dair bazı ayrıntıları , kendine has üslubunu ve muhteşem detayları ile bezediği sinema yazılarını zevkle okuduğum değerli ağabeyim Murat Çelenligil'in kaleminden aşağıdaki pasajda okuyacaksınız. Daha önce film hakkında hazırlamış olduğu ilgili yazısı Sinematurk'de yer aldığı için ben kendisinin de iznini alarak buraya taşıyorum.

Avâre Mustafa

Taşkasaplı’nın bahçeli kahvesi... Ailesinin ve arkadaşlarının ‘dolduruşuyla’ Zülfikar Bey’in ‘tapon’ kızı Hülya ile evlenecek olan Mustafa ve onu ‘hiçbir kızın sevemeyeceği kadar seven’ Aynur...
Aynur ; “Seni çok aradım sormak için, duyduklarım doğru mu?”
Mustafa ; “…”
Aynur ; “Neden cevap vermiyorsun?”
Mustafa ; “…”
Aynur ; “Demek doğru, demek kızın zenginliği başını döndürdü. Para için sattın kendini.”
Mustafa ; “Mesele senin bildiğin gibi değil Aynur.”
Aynur ; “Yazık, erkekliğinden utan. Ben, kız başıma senin için kimleri reddettim. Ama, neye yarar, neye yarar bütün bunlar boş laf değil mi? Boş laf Mustafa.”

Orhan Kemal’in ‘Devlet Kuşu’ (1958) adlı romanının ilk çevrimi. İstanbul Unkapanı’nda, akşamları, bekçi düdüklerinin sarhoş naralarına karıştığı bir işçi mahallesi... Sirkeci-Çekmece arasında çalışan banliyö trenleri, çeyrek saatte bir, ahşap evleri temellerinden sarsarak, kurşun hızıyla geçiyor.

Demiryoluna bakan sokakta, Mustafaların yana kaykılmış evleri var. [İlerde Hülya, babası Zülfikar Bey’e bu evden söz ederken “Tıpkı (Emile) Zola’nın kitaplarındaki (herhalde ‘Germinal’) gibi” diyecektir. Baba (Mehmet), matbaada kapıcı. Karısı Şöhret’le, buralara 30 yıl önceki mübadelede gelmişler. Dört çocukları var ; Mustafa, Ayten, Nurten ve Erol. (Romanda, beş çocuklu olduklarından, Şöhret’in işi daha zor.) Devlet Kuşu’ndaki ev, gaz lambası ile aydınlanırken filmdekinde elektrik var. Mustafa’nın odasında duvarda asılı bağlama, sanki süs gibi, film boyunca ona bakmadı bile. Geri kalan 5 kişi bir odada kalıyor. Mehmet’in arkadaşı Bayram da neredeyse aileden biri. Ayakkabı boyacısı olduğunu filmden değil romandan anlıyoruz. Ayten ve Nurten, triko lafı geçse de neresi olduğunu tam olarak öğrenemediğimiz bir yerde (romanda aynı semtteki Tütün Fabrikası’nda) çalışıyorlar. Erol ise, 1 lira haftalıkla, gaz ocağı tamircisinin yanında çırak. Okul masraflarını böyle çıkarıyor. Mahalledeki Küçük Kara Kartallar takımında sol iç.
Mustafa... Ona, Avare (1951) (Raj Kapoor) filminin adını takmışlar. Romanın yazarı gibi orta ikiden belgeli. Okumadığından yakınan annesine “... Mektebe yırtık pantolon, yamalı ceket, boş mide ile mi gidecektim? Herkes benle alay mı etsin istiyordunuz?” demişti. Gündüzleri, mahallenin kızlarına değil laf atmak başını çevirip bakmıyor bile. Ama, fitil gibi sarhoş olduğu akşamlarda narası yankılanıyor. Askerliğini bitirmiş. Arkadaşları Sülo ve Murat gibi, işçi mahallesinde işsiz. Babası “Ne eve hayrı var ne kendine” diyor.

Murat... Aralarında, Taşkasaplı’daki çay-kahve paralarını verebilecek kadar parası olan(!) tek kişi. Çoğunlukla bul karayı al parayı yoluyla adam söğüşlüyor. Romandaki adı ‘çingene’. Daha 6 aylıkken babasını bir taksi çiğnemiş. Bir yaşındayken, annesini de verem alıp götürünce, komşuların eline kalmış. Arkadaşlarına, film boyunca 5 kez “Şu İstanbul’da bizim gibi arkadaş var mı be. Kardeşten ileriyiz” diyor.

Sülo.. Yıllar yılı Cibali Tütün Fabrikası’nın tozlarını yuta yuta canlı cenazeye dönmüş annesi ve onlara hiç yardım etmeyen varsıl odun tüccarı dayısından başka kimsesi yok. Avare gibi, o da orta ikinci sınıftan belgeli. Gücü pek yetmese de hamallık yapıyor.

Mustafaların kapı komşuları Aynur ve annesi Naime Hanım, iki ay önce taşınmışlar. Evin babası filmde kaçmış, romanda ise ölmüş. Kapalı Çarşı’daki bir yere dikiş dikerek geçiniyorlar. Aynur, sabahları, güzel yüzünü bahçedeki muslukta yıkarken Hatırla Ey Peri (Muhlis S. Ezgi) şarkısını söylüyor. Mustafa da pencereden onu hayranlıkla seyretmekte. Çoktan evlenecekler ama ah şu parasızlık.

Üç arkadaş, bundan sonra serseriliği bırakıp adam olmanın çaresine bakmak ve Çemberlitaş’taki Arnavut Eşref’in banka gibi çalışan köfteci dükkânına benzer bir yer açmak istiyorlar. Tek eksikleri, bir türlü bir araya getiremedikleri ve getiremeyecekleri 3 bin liradır.

O günlerin birinde, eski kaymakam yeni karaborsacı müteahhit Zülfikar Bey, tam da Mehmet ve Şöhret’in evlerinin önündeki arsaya bir apartman dikmeye başlar. Mehmet ve Bayram’a, inşaatta bekçi olarak iş verir. Zülfikar Bey’in gelişleri sırasında bir gün, hastalıklı kızı Hülya, Aytenlere konuk oluyor. ‘Sevmek Zamanı’ filminden (1965) birkaç yıl önce, Mustafa’nın Tyrone Power’a (romanda Gregory Peck’e) benzettiği resmine sevdalanır.

Aynur, sanki olacakları bilir gibi “Korkuyorum Mustafa. Paralarıyla başını döndürmelerinden korkuyorum” demişti. Delikanlının değil ama böyle yağlı bir kapı bulmanın şaşkınlığı ile ailesinin ve dükkân için gerekli parayı cepte zannetmenin sevinci ile arkadaşlarının başları (ve gözleri) dönüyor. Mustafa’yı, Zülfikar Bey’e damat olması için zorlarlar. Aynur’un aşkı ile dolu olan Avare, yanılıp, evlenmeye razı olur ama birkaç ay sonra yaptığı hatayı düzeltmek için akla karayı seçecektir.

Hülya ve Mustafa’nın düğünlerinin yapıldığı Taksim Belediye Salonu. İçerde Petite Fleure (S. Bechet) (1952) ve Historia de un Amor (C. Almaran)(1955) melodileri ile dans eden konuklar. Kapıda, giysileri uygun bulunmadığı için içeri alınmayan, Sülo ve Murat, Zülfikar Bey’le konuşuyorlar...

Sülo ; “Biz Mustafa’nın arkadaşlarıyız. Mesut gününü kutlamaya geldik. (Kapıcıyı göstererek) Bu haybeci bizi içeri bırakmıyor. Mustafa’nın babalığı bizim de babamız sayılır. (Elini) Öpeyim babacığım.”

Murat ; “Yani façamız bozuksa (aslında diğer günlerdeki giysileriyle kıyaslandığında Lord gibi giyinmişler), biz insan değil miyiz?”

Zülfikar ; (Onları kaba bir şekilde iterek) “(İçeri almayanların) Hakları var tabi. Burası size göre bir yer değil. Alın şu parayı da kendinize göre bir yerde eğlenin.”

Murat ; “(Zülfikar Bey’in para uzatan elini geri ittirerek) Ayıp ettin. ‘Baba’ dedik, ‘elini öpelim’ dedik. Biz uşak mıyız? Mustafa’nın can ciğer kardeşleriyiz. Sen o parayı uşaklarına ver.”

Sülo ; “Hey gidi insanlık hey. İnsanlık para ile olmuyormuş sahiden. Biz el öpelim dedik, etek öpelim demedik.”

Notlar:


İlk çevrimle ikinci çevrim olan Devlet Kuşu'ndaki rol dağılımı karşılaştırınca;

Ayhan Işık - Mustafa - Kemal Sunal
Fatma Girik - Aynur- Serpil Çakmaklı
Çolpan İlhan - Hülya - Mehtap Ar
Mümtaz Ener - Zülfikâr Bey - Hüseyin Kutman
Semih Sezerli - Sülo - Bülent Kayabaş
Suphi Kaner - Murat - Yadigâr Ejder
Salih Tozan - Mustafa'nın babası - Muhteşem Durukan
Muadelet Tibet - Mustafa'nın annesi - Nermin Özses
Emel Yıldız - Ayten - Merih Fırat
Leman Akçatepe - Hülya'nın annesi - Şeref Çokşeker


Zengin kız Hülya'nın kendisini benzettiği artist Kemal Sunal'lı versiyonda Jean Paul Belmondo iken ( ki öyle de şahane poz vermiştir Sunal), Ayhan Işık'lı versiyonda benzettiği artist Tyrone Power 'dır (harbiden de benzer Ayhan abimiz, kendisi daha yakışıklı ). Dolayısıyla Kemal Sunal "belmondo mustafa" adını almaktadır. her ne kadar Tyrone Power'a da benzese Ayhan abimizin işsiz güçsüzlüğünden, aylaklığından lakabı Raj Kapoor'un meşhur filmi Avare'den gelmektedir.Devlet kuşu versiyonu, bir Kemal Sunal filmi olması dolayısından herhalde daha eğlenceli ve içinde espiriler, komiklikler barındırıken, Avare Mustafa filmi daha naif, daha samimidir, dram kıvamında başlar ve biter.

Düğün salonunda çalan Historia de un Amor'u da Benim Bütün Dualarım Seninle olarak anımsarız.

21 Kasım 2007

Cüneyt Arkın'ın 2008 Takvimi, Fare Altlığı ıvırı zıvırı

Cüneyt Arkın'ın çok profesyonelce hazırlanmış, çok doyurucu harikulâde bir web sitesi var. Arkın Dizayn adıyla oğulları Murat ve Kaan Cüreklibatır (batur değil batır !!! ) hazırlamışlar bu siteyi. Hatta bakın hemen sağ tarafa, yakın takip arasında ismini görebilirsiniz. Bir sene kadar önce ben de bu siteden haberdar olduğumda sevinçle blogumda bundan bahsetmiş, ilgisini çekeceğini düşündüğüm bütün tanıdıklarıma tavsiye etmiştim.
Ortada cidden gezmeye doyulamayacak enfes bir site vardı. Üstelik gevşek ağızlı ve işleri sürekli eleştirmekten başka şey olmayan bir takım alaycılara tokat gibi cevap veren bir site. Filmotografisinden tut, film afişlerine, kartpostal, fotoğraf, kendi çizdiği resimler, yazdığı şiirler, anketler daha neler neler. Elin Neo'suna on basan Cüneyit Abimin dünyayı kurtaran sitesi adeta. Artık benim çok objektif bakamamamdan mı kaynaklanıyor bilemem :)
Sitede yorum yapmak isterseniz mutlaka moderasyon onayından geçmek durumunda. Hal böyle olunca olumsuz hiç bir yazıya rastlamıyorsunuz da :) Ama Cüneyit Abim haklı, demin de sözünü ettiğim o gevşek ağızlı çok bilmişler yok mu ah o çok bilmişler :P
Şimdi bugün bunu konu etmemin sebebine gelince; sitenin bir mesaj fasilitesi var. Bir maruzatınız bir isteğiniz varsa buradan ulaşıyor ve şahsi mail adresinize cevap geliyor. Güzel. Geçenlerde sordum; 2008 takvimi ne zaman çıkıyor ? Hemen cevap geldi "Çilek hanım, 2008 takvimi satışa sunulmuşur efendim" . Valla harika.
Sonra...
Hemen kendime bir 2008 duvar takvimi ve Cüneyit Abimin afilli fotoğraflarının bulunduğu bir fare altlığını sipariş ettim. Nasıl da heyecanlıyım, salakça bir heyecan. Hem para ödüyorum hem heyecanlanıyorum. Kendimle ne kadar gurur duysam az :)) Neyse, derken ödeme aşamasında bir problem oldu (meğer olmamış), tekrar mesaj attım, sizin bu sisteminiz benim bu kredi kartımı kabul etmiyor mealinde bir mesaj. Cevap gelmedi. Kargo ertesi gün geldi ama . Eh iyi güzel hoş, iki çocuklu kadınım, teknolojik şeylere kafa basmayabiliyor bazen, normal :))
Sipariş esnasında artık ne sipariş ediyorsanız ; hangi ürünün imzalı olmasını istersiniz diye soruyorlar. Ne harikulade değil mi ? Her iki ürünüme de Cüneyit abinin 6 numerolu bakışı kadar afilli bir imza çakmasını istediğimi belirttim ben de.
Kargo geldi işte. Güm güm bir yürek... Parasıyla aldım ama üzerinde Cüneyit abimin imzası olan şeyler kargo pakedinin içinde. Açtım. Baktım. Bir daha baktım. Sağına, soluna, altına , üstüne... yok yok yok. İmza mimza yok ! Nerde bu devlet...
Nasıl bozuldum, nasıl sükût-u hayale uğradım bilemezsiniz. Tekrar bir mesaj döşendim, sitem ettim ve gösterdikleri yakın alâkaya teşekkür etmeyi de ihmal etmedim. Takvim yok mu abiler deyince çarçabuk cevap aldığım siteden bugün üçüncü gün oldu halen bir cevap alabilmiş değilim. Format dışı bir soru mu sordum abilerim !?

2004 yılında da Cüneyit abim beni hayal kırıklığına uğratmıştı, haftalarca kendisi ile görüşmeye çalıştım ama sadece eşi Betül hanımla görüşebildim. Cüneyt Bey ya çekimdeydi, ya yurt dışındaydı ya da müsait değildi.. hırt zırt. En sonunda aldığım cevap da şu olmuştu "Cüneyt Bey bu tür organizasyonlara katılmama kararı aldı !". Süper yani...

Ben gene de gönlümde ayrı bir yere koydum koca kurdu. Halâ da oradadır. Ne yapalım, imzalamaz ise imzalamasın (ki belki haberi bile yoktur). Ha olur da bir vesile ile bu yazımdan haberdar olursa ne hoş... Sevgiler...

AÇIKLAMA:

CÜNEYT BEY'İN OĞLU MURAT CÜREKLİBATIR'DAN AZ ÖNCE (23.11.07 19:51) BİR MAİL ALDIM . SİPARİŞİMDEKİ SORUNUN ELLERİNDE OLMAYAN BİR DURUMDAN KAYNAKLANDIĞINI, TARAFIMA SİPARİŞİMİN AYNISININ İMZALI ŞEKİLDE ÜCRETSİZ OLARAK TESLİM EDİLECEĞİNİ BELİRTTİ. BU KADAR PROFESYONEL HAZIRLANMIŞ BİR SİTEYE DE YAKIŞAN BUYDU. CÜNEYT ARKIN'A DA OĞULLARI KAAN VE MURAT BEY'E DE TEŞEKKÜRLERİMİ İLETİYORUM.

SONUÇ:
Bugün (27/11/2007) söz verdikleri gibi imzalı ürünlerim elime ulaştı. Teşekkürler.

20 Kasım 2007

Mustafa Akkad'ı Anma Gecesi


Geçenlerde SineMüslim'den bahsetmiştim. SineMüslim'ciler dünyaca ünlü Suriye'li müslüman yönetmen Mustafa Akkad için bir anma gecesi tertipliyorlar. Sinemaseverler bir tarafa neredeyse her Türk televizyon izleyicisinin bildiği Çağrı filminin bu ünlü yönetmeni 2005 yılında uğradığı bombalı bir saldırı sonucu hayatını kaybetmişti.

25 Kasım'da Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi 'nde tertiplenecek gece ile ilgili ayrıntılar SineMüslim'de.
(Fotoğraf SineMüslim sitesinden alınmıştır)

16 Kasım 2007

Bir Yönetmen : BİLGE OLGAÇ

Sinematurk'de gezinirken bugün Bilge Olgaç'a rast geldim. Uzun uzadıya hiç filmotografisini incelememiştim. Bir çok Bilge Olgaç filmi izledim ama bütün olarak düşündüğmde, sevdiğim yönetmenler ve sevdiğim filmleri başlığına onu neden hiç koymamışım hayret. Üzerimde iz bırakan güzel fimlerin muhteşem yönetmeni oysa ki.

Yönetmen ve senaryo yazarı olan Olgaç, 1994 yılında evinde çıkan bir yangında boğularak vefat etti ne yazık ki. Kaleminden ve gözünden bize arta kalanlardan, benim sevdiklerimden bir kaç örnek:

Kadın hikayeleri hepsi.
Açlık'ta ağanın tecavüzüne uğrayan ve sarsık akıllı bir köylüyle evlendirilen yanaşma Meryem'in (Türkan Şoray) hikayesini;
Kaşık Düşmanı filminde gerçek bir olaydan yola çıkar. Köyün birinde mevlide katılan köylü kadınları tüp patlaması sonucu ölünce, köyün erkekleri kadınsız daha doğrusu yarım kalırlar. Köyde bekar bir kadın (Perihan Savaş) kalmıştır, o da yarım akıllıdır. İronik bir dille erkeklerin düştüğü durumu anlatır.
Yavrularım; bu filmin hikayesi de gerçek hayattan alınmıştır. Tek dertleri çocukları için güzel bir gelecek hazırlamakolan yedi çocuklu gurbetçi bir aile , annenin (Hülya Koçyiğit) kanser olduğunu öğrenmesiyle zor günler geçirmeye başlar. Zor olan, hastalık sürecinden çok, kadının çocuklarına o öldükten sonra bir anne şevkatiyle yaklaşacak ve eşini de en az onun kadar sevecek bir kadını bulmaya çalışmasıdır.
Üç Halka 25 ; bu filmde de genç Hülya Avşar'ı görürüz. Babasıyla birlikte panayır panayır gezen genç bir kız, ona askıntı olan erkekler, kızın kurduğu hayaller...
Gülüşan; çocuğu olmayan ve bu durumdan da her iki karısını sorumlu tutan erkek adam Mestan'ın (Halil Ergün), ona çocuk vereceğine inandığı kimsesiz kör Gülüşan'a (Yaprak Özdemiroğlu) ümit bağlamasına diğer iki karısının kıskançlığının eklenmesi ile gelişen olaylar.
İpekçe; günün birinde köye bir başına bırakılan gizemli kadın Aylin (Perihan Savaş), upuzun sarı altın saçları ile bütün köyün merakını uyandırır. Köylüler onu çok sever , ve uzun saçlarından ötürü ona İpekçe adını takarlar. Oysa ki İpekçe, erkeklere peşkeş çekilen bir fahişedir.
Elif Ana Ayşe Kız; bence Türk televizyon tarihinin en güzel dizilerinden biri. Evlatlık aldığı küçük kız ile muhteşem bir anne kız ilişkisi yaşayan Elif'in (Selma Güneri) hikayesi.

15 Kasım 2007

Sevdiğim Replikler - 3



Bugün bir Kemal Sunal filminden; Meraklı Köfteci filminden bir replikte sıra. 1976 yapımı Meraklı Köfteci'nin yönetmeni Ergin Orbey, senaryo yazarları ise Erdoğan Tünaş ve Sadık Şendil.


Her işe burnunu sokması başına dert olan Zühtü, evlenmek zorunda bırakıldığı Fatma ile önce boşanmaya sonra da çocuk yapmaya zorlanır. Kız tarafı çocuk istemezken, Zühtü'nün ailesi çocuk istemektedir. Biri boşan derken, diğeri boşanma der :))


Türkçe lastik gibi dil malûm, lastiklikten istifade her anlama çekilir sözlerden müthiş replikler çıkar filmde. Ben, Zühtü'nün artık kafayı yiyip soluğu meyhanede aldığı sahneden bir pasaj almak istiyorum...


"Ölümüm rakıdan olsun" diyen Zühtü'ye kulak verelim...

Ben Gamlı Hazan Sense Bahar İlle de Vazgeç !!!

- böyle felaket de ancak benim başıma gelebilir. neden mi ??? haaa...her tuza hıyar olursan sonun budur işte. çocuk yaparsam ölecem, çocuk yapmazsam da ölecem.

(Gözlerini devirerek rakıyı kafaya diker. Bu arada çalgıcılar susmuş, yan masalar zühtü'ye bakmaktadır)

- peki niye hep ben ölüyorum yav. öyle ya canım, herkesin enayisi ben miyim ? niye ben ölecekmişim ? en iyisi karıyı öldürürüm. ohh !

(çalgıcılar tekrar şarkıya başlar, zühtü eşlik eder)

ben gamlı hazan sense bahar ille de vazgeç


- yok vazgeçmem !



youtubdan ilgili bölüm için tıkla
foto msxlabs.org'dan




12 Kasım 2007

Sevdiğim Replikler - 2

Bugün ki repliğimiz 1974 yapımı Boşver Arkadaş filminden. Yönetmeni Zeki Ökten, senaryo yazarı da Hababam Sınıfı'nın kafası karışık müfettişi Hüseyin Şevki Topuz rolünden tanıdığımız Ergin Orbey... Ellerine sağlık olsun ustaların.

Alev (Selma Güneri) ve Ferit'in (Tarık Akan) meşhur dayak sahnesinden:

- girebilir miyim?
-...
- özür dilerim . o geceden beri hiç görmedim seni. çünkü haklıydın. hep tuttum kendimi sana karşı. çok kısa bişey soracağım. sen de öyle cevap ver olur mu ?
- peki... bekliyorum. sor.
- sana olan en gerçek duygumu dinlemek ister misin?
- evet isterim
- seni çok seviyorum inan bana. ister misin sevgimi?
- isterim.bütün kalbimle
- bilirim . çok şey istersin sen.
- anlamadım
- mesela beni istersin. zengin bir koca istersin. para istersin. kocana ihanet etmek istersin. ama aslında bi tek şey istiyorsun sen. şimdi onu veriyorum sana ... şraaaaakkk

bir dakika kırkbeş saniyelik sahneyi izlemek isteyenler tıklasın :P

VESİKALI YÂRİM


Çilek'in Vesikalı Yârim yazısı Sinematik'de...
Bu vesile ile Orhan Veli'ye de selam olsun. Söz şimdi onda;
alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden
tabakam senin yadigârin
iki elin kanda olsa gel diyor telgrafın
ben seni nasıl unuturum vesikali yârim
istanbul'dan ayva gelir nar gelir
döndüm baktım bir edalı yar gelir
gelir dersen dar gelir
gün aşırı alacaklılar gelir
anam ... anam ... dayanamam
bu iş bana zor gelir

11 Kasım 2007

İzlenmeli : ANLAT İSTANBUL

Daha çok altmış dönemi Türk filmlerini sevdiğimden ve zamanımın tümünü film izlemeye ayıramadığım için bu harikulâde filmi izlemek yeni nasip oldu.

Arada kaçırdığım için hayıflanmam gereken ne kadar film var emin değilim ama bu da onlardan birisiymiş.

Beş yönetmen, beş göz, beş ayrı bakış açısı , tek film. Bildiğimiz masalların günümüze, İstanbul'umuza uydurulmuş gerçekçi hali , kimi zaman evden kovulan sekizinci kız cücenin, kimi zaman uyuyan güzel saliha'nın kimi zaman da hiç doğmamış küçük kız çocuğunun ağzından bize aktarılıyor.

Aldığı ödülleri referans göstermeyeceğim, sade vatandaş çilek, sinema izleyicisi çilek olarak mutlaka izleyin diyeceğim sadece. Altan Erkekli ve Özgü Namal'ı daha da sevdim diyeceğim bir de.

İstanbul anlatmış, siz de görüp dinleyin.

Filmin künyesi ve izleyici yorumları ile ilgili geniş bilgi sinematurk'de.

9 Kasım 2007

Sevdiğim Replikler - 1

Hayatı film tadında yaşamak isterdim ama öyle olmuyor tabi. Blogum ucundan kıyısından tematik sayılır malûm , sevdiğim replikler vardır, arada gündelik konuşmama dahi serpiştirdiğim. İşte aklıma geldikçe bu başlık altına seri şekilde ekleyeceğim. Bugün vira bismillah diyorum :)


Son dönemde çokça sevdiğim iki replik var , Sadri Baba'nın Şakayla Karışık filminden. Nasıl güzel nasıl leziz anlatması güç. Osman F.Seden 'nin kaleme aldığı senaryo mu onu leziz kılan yoksa Sadri Alışık'ın ağzından duymak mı bilemedim...


***


ofsayt osman , filiz'e (filiz akın) söylüyor:


"seni gördüğüm zaman içimde böyle bişeyler oldu.konuşmayı beceremem ama, anladın dimi ? canımsın be. güneşimsin. havamsın. yani bu ağzımdaki izmarit yok mu be kız işte onun gibi benimsin be. yani buramdasın be. sen hayatımın tek golüsün yani."


***


başka bir sahnede osman, onu kandırmaya çalışan ayla'ya (ajda pekkan)

- söyle be... yalan da olsa hoşuma gidiyor.

7 Kasım 2007

GELİNLİK KIZLAR

çilek'in gelinlik kızlar yazısı sinematik'te....

3 Kasım 2007

Çocuk Yıldızlar

Dün akşam NTV'de Demet Akbağ ve Kadir Çöpdemir'in birlikte sundukları Hiç Bunları Kendine Dert Etmeye Değer Mi programında konu dünün ve bugünün çocuk yıldızları idi. Konuklardan biri Parla Şenol'du ve öyle bir küçük anekdot aktardı ki, benim çok hoşuma gitti, müthiş sevimli bişey. Sizinle de paylaşmak istedim ki bu anekdot kaybolmasın, anlatılsın gülelim hep.



Parla, çocuk yıldızlık döneminde akranı Zeynep Değirmencioğlu (Ayşecik) ile Acar film stüdyosunda karşılaşır. O minik çocuk hallerine aldırmaksızın birbirlerine hava atmaya kalkışır küçük hanımlar. Parla der ki :" Ben kendi filmlerimi kendim seslendiriyorum !"




havaya bakar mısınız :)


Bu lafın üzerine Ayşecik cevap vermekte gecikmez :"Benim vaktim yok ! " der.
Hahahay bu kadar güleceğim aklıma gelmezdi, Parla Şenol sen çok yaşa :)



Bu vesile ile ben dünün çocuk yıldızlarından bir geçit resmi yapayım istedim. Neredeyse tamamı annesi veya babası , eniştesi, dayısı sinemacı olan kişilerin çocukları. İyi seyirler ...
Ayşecik (Zeynep Değirmencioğlu )

Babası senaryo yazarı ve yapımcı Hamdi Değirmencioğlu. Sinemamızın ilk çocuk yıldızı. Babasının onun için yazdığı 32 filmin 12 tanesi Ayşecik serisi . Üç yaşından genç kız haline kadar onlarca filmde oynayan Zeynep Değirmencioğlu, Ömercik olarak bildiğimiz Ömer Dönmez ile teyze çocuğudur. Ayşecik Şeytan Çekici filmi ile başladığı kariyerine Yayla Kızı filmi ile son vermiş, kendi ifadesi ile artık o defteri kapatmış bir kimse. Oysa ki bence yeşilçamseverlerle paylaşması gereken onca şey var...
Parla Şenol

Bizim sinemamızda adettir, çocuk yıldızın bir lakabı olur hani "cik" ile biten :) Parla Şenol'un böyle bir lakabının olduğunu hatırlamıyorum . Kendisi müzisyen Armağan Şenol'un kızı. Çocuk yıldız olarak başladığı kariyerine çokça şey sığdırabilmiş, şarkı söylemiş, seslendirme yapmış ve halen de yapan, zaman zaman TV dizilerinde karşımıza çıkan bir oyuncu.


Ömercik (Ömer Dönmez)


Eniştesi Hamdi Değirmencioğlu'nun ön ayak olması ile sinemaya adım atan bu naif güzellikteki çocuk ergenlik çağında geçirdiği talihsiz bir kaza ile bir gözünü kaybetmiştir. Aynı gün içerisinde o setten bu sete koşan Ömercik zamanında mendillerin ıslanmasına, katı kalplerin yumuşamasına neden olmuştur. "Amca, size baba diyebilir miyim" cümlesi belki de ilk onun ağzından döküldü ve en çok da ona yakıştı :)



Sezercik (Sezer İnanoğlu)

İnanoğlu kardeşlerden Berker İnanoğlu'nun oğlu, esmer kara kaş kara gözlü bücür. Epi topu onbir filmde gözüken Sezercik, büyüdükten sonra yapımcı olarak da sinemaya hizmet vermiş. ergen halinde başına gelen talihsizlikler ve son dönemlerde başının polis ile derde girmesi ile anılıyor olması hoş değil tabi. Sezercik deyince benim aklıma, eşşeğinin belalısı Şişko Nuri ile kötü adam Erol Taş amcası gelir. Sezerin ablası Arzu da bir filmde gözükmüştür.



Yumucak (İlker İnanoğlu)
Türker İnanoğlu Filiz Akın çiftinin oğulları İlker, Sezercik ile amca çocuğudur. Nedense bana çok sevimsiz gelir. sevdiğim filmlerinden biri Yumurcak Küçük Şahit'tir. Annesi ile rol aldığı Yumurcak serilerinin sonunu Yumurcak Veda ile bitirmiştir. İşin ilginci, sanırım bir çocuk karakterin kariyerine onu filmde öldürerek son vermek bir onun başına gelmiştir.





Afacan (Menderes Utku)

Benim en sevdiğim çocuk yıldızlardan biri. Kazma dişler ve güzel bir çocuk sesi. Onun da babası sinemayla yakından ilgili biri. Yapımcı Ümit Utku. Çok az sayıda filmi olan Afacan bir soluk verip gitmiştir yeşilçamdan. Ben daha sonraları araba yarışcısı olduğunu duymuştum, özel zevki imiş :)





Gülşah Soydan

Güzeller güzeli Hülya Koçyiğit ile yapımcılığa merak sarmış Selim Soydan'ın kızı. Çok da becerikli bence. Lüle lüle saçları, bilmiş konuşması, göbek atışları ile oldukça sevimli Gülşah, genç kız olduğunda da film çevirmişti . Keşke çevirmeseydi diyebilirim o kadar:)

Kahraman Kıral

İşte benim küçük tatlı muammam. Minik Kahraman sinemaya nasıl girmiştir, kimin çocuğudur, hamili yakini var mıdır ? Şimdi ne yapar ne eder? Cidden popüler olduğu o dönemde vefat mı etmiştir? Canım Kardeşim, Gelin, Şaşkın Damat...hatırlayabileceğiniz filmleri. Kanımca çocuk yıldızlar içinde en mahartelisi en başarılısı Kahraman...
İhsan Küçüktepe (Çitlenbik İhsan)
İlker İnanoğlu ile birlikte rol aldığı YUMURCAK serisi filmlerde(En bilineni YUMURCAK KÜÇÜK ŞAHİT)Yumurcak'ın en yakın dostu olarak izleyicinin sempatisini kazanmış çocuk oyuncu.Gençlik dönemiyle birlikte kamera önünden ziyade işin mutfağında olmayı tercih ederek ses-kayıt teknisyenliğini seçmiştir.Yakın dönemde ise Cennet Mahallesi dizisinde iki bölümde rol almıştır.
Bunların dışında da tabi çocuk yıldızlarımız olmuş mesela Nevzat Okçugil'in kızı Yeşim Okçugil, Lale Oraloğlu'nun kızı ALev Oraloğlu, Behçet Nacar'ı oğlu Şahin Nacar ve hatta kızı Aybike. Cüneyt Arkın'ın oğlu Murat Arkın da iki defa rol almış babasının filmlerinde.
Ömercik ile ilgili ekşi sözlükte de yazmıştım, meraklısına buradan buyrun.