25 Ağustos 2009

Gidenlerden

İçinde bulunduğumuz Ağustos ayı, Yeşilçam için adeta bir yaprak dökümü oldu.

Geçtiğimiz günlerde vefat eden Aykut Oray'dan sonra, Pazar günü vefat eden Usta yönetmen Yücel Çakmaklı...

Sami Hazinses'in yedinci, Suphi Kaner'in kırk altıncı ölüm yıldönümü.

Zaman akıyor, zaman akıp gidiyor, bir Yücel Çakmaklı, bir Sami Hazinses, bir Suphi Kaner, bir Aykut Oray gelip geçiyor...

24 Ağustos 2009

Yücel Çakmaklı'yı Kaybettik



Güzel ve sakin geçen bir günün sonunda, akşam üzeri açtığım televizyon tadımı kaçıracak, sakinliğime biraz daha suskunluk ekleyecek acı bir haber verdi. Yüzel Çakmaklı vefat etmiş.

Genelde Türk sinema izleyicisi meraklısı hariç, izledikleri filmlerin adlarını, başrol oyuncularını bilir de, yönetmeni kimdir, senaryosunu kim yazmıştır bilmez. İhtimal vermem oldukça güç lâkin Yücel Çakmaklı adını bilmeyen bir sinema izleyicisi Minyeli Abdullah'ı, Aliş ile Zeynep'i, Küçük Ağa'yı, Hacı Arif Bey'i, Kuruluş'u, Memleketim'i, Oğlum Osman'ı, Diriliş'i, Birleşen Yollar'ı illa ki biliyordur. Hem de öyle hayal meyal değil, gözünü kapadığı an kanlı canlı şekilde hatırına getirebiliyordur.

Milli Sinema akımının öncüsü, usta yönetmen Yücel Çakmaklı , Temmuz ayında geçirdiği by pass ameliyatından sonra enfeksiyona bağlı septik şok nedeniyle dün hayatını kaybetti.

Usta yönetmen, yarın (25 Ağustos) Fatih Camii'nde öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazı sonrası son yolculuğuna uğurlanacak.

Allah gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

20 Ağustos 2009

Gidenlerden


Tiyatro ve sinema sanatçısı Tuncer Necmioğlu'nun aramızdan ayrılışının üçüncü yıl dönümü bugün. Birçok film ve dizide rol alan sinemamızın karakter oyuncularından olan Necmioğlu , 1990 yılında 27. Antalya Film Şenliği’nde Karılar Koğuşu adlı filmdeki, 1992 yılında 29. Antalya Film Şenliği’nde de Yağmur Beklerken filmindeki rolleriyle "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" ödüllerine layık görülmüştü.

Çoğunlukla kötü adam olarak yan rollerde gördüğümüz Necmioğlu'nun hemen aklıma gelen filmlerinden bazıları, Kuduz, Sivri Akılllılar, Aslan Bacanak, Malkoçoğlu serilerinden birkaçı.

Ustayı saygıyla anıyorum.



12 Ağustos 2009

En Sevimli "Katil" Aramızdan Ayrıldı


Türk televizyonlarında en uzun süre yayınlanan dizi rekoruna sahip "Bizimkiler" dizisinin Katil Yavuz'u Aykut Oray abimiz de sessiz gemiye binerek bizlere veda etti.

Tiyatro ve sinema oyuncusu Aykut Oray'ın kendi ağzından özgeçmişi:

13 Ekim 1942’de İstanbul - Üsküdar’da doğdum. Babam Afyon – Dinar, Annem Muğla – Milas doğumludur. İlkokula, Buca Çaka Bey İlkokulunda başlayıp, Ödemiş Zafer İlkokulunda bitirdim. Ortaokula, Ödemiş’te başlayıp Manisa’da bitirdim. Liseyi, 1957 yılında Babamın ölümünden sonra Ödemiş’e döndüğüm için burada bitirdim. Üniversiteyi İstanbul’da okudum ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ön Asya Dilleri ve Kültürleri bölümünden mezun oldum. Yüksek Lisansımı Hititoloji üzerine yaptım. 1961 yılında tiyatroya, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’nda başladım. 1963’te profesyonel oldum ve 50’yi aşkın oyunda rol aldım. 1975’te askerlik sebebiyle oyunculuğa ara verdim. Askerlikten sonra evlendim ve ticaretle uğraşıp, kendi işimi kurdum. 1988’de “Perihan Abla” isimli dizide birkaç bölüm rol alarak oyunculuğa geri dönüş yaptım. 1989’da BRT Kanalında öğle kuşağındaki “Halk Matinesi” programının sunuculuğunu yaptım. Sonra sırasıyla Çalışmalarım Sayfasında Sıralanan çalışmaları yaptım.. Şu sıralar, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - Televizyon bölümünde ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi Sinema – Televizyon ve Konservatuar bölümlerinde “Öğretim Görevlisi” olarak çalışmaktayım.. Halen evli ve 2 çocuk babasıyım.

Merhumun cenazesi 13 Ağustos perşembe günü saat 10:00'da Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki törenden sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'nde kılınacak öğlen namazını müteakip Çengelköy Mezarlığına defnolunacktır.

Ailesinin ve sevenlerinin başı sağolsun.

Not: Özgeçmişi sinematv.msmcihangir.com sitesinden alınmıştır.

8 Ağustos 2009

KAMBUR


"İnsanların kusuru yüzünde değil, yüreğindedir."

Fatma Girik ve Kadir İnanır'ın başrollerini paylaştığı 1973 yapımı bu filmi izlemek bugüne nasipmiş.

Bir kimseyi ona gözlerinizi verecek kadar sevebilir misiniz? Sevdiğinizi bir daha hiç görmemeyi, sesini duymamayı ve ona dokunmamayı da göze alarak, bunu yapabilir misiniz? Doğuştan kambur, horlanan, arkasından çağanoz diye bağrılan Azize, sevdiği adama gözlerini seve seve veriyor.

Kaybedecek bir şeyi olmayanların gözleri mi daha kara oluyor veya gerçekten aşk insana herşeyi yaptırmaya kadir mi bilmiyorum.

Kambur, bir ada filmi. Hikaye Ayvalık'ta ve ona yakın bir adada geçiyor, muhtemel ki Cunda'dır; adanın adını film boyu öğrenemiyoruz. Ada, önemli bir obje filmimizde; kahramanımız Azize, balıkçı babası ile birlikte yaşamaktadır, kamburundan dolayı sürekli erkek gibi giyinmektedir, görüntüsü de oldukça hoyrattır, ağ dikmekten elleri nasırlaşmıştır hatta. Azize herkesten uzak, bir başına, denizin ortasında yapayalnız bir ada gibidir. Ona ulaşması oldukça zahmetlidir, ulaşınca da bir ada kadar gizemli ve güzeldir içi, dışı da... farkında değildir. Onu adada dışlamayan sadece babası ile Tasula ablasıdır.

Hayatı boyunca hiç sevilmeyeceğine, beğenilmeyeceğine kendisini iyice inandırmıştır Azize, mutlu olduğu tek yer rüyalarıdır. Rüyalarının bir prensi vardır, beyaz atıyla karşısına çıkıp onun elinden tutan bir prens.

Günün birinde, rüyalarını süsleyen o prensi kanlı canlı karşısında görünce adeta nutku tutulur. Çünkü kemancı olan Ali, kördür. Tanışırlar. Zaman içinde Azize, Ali'nin gözü kulağı herşeyi olur. Ali de aşıktır Azize'ye, tek bir arzusu vardır, Azize'yi görebilmek. Onu görebilmesi, ona birilerinin gözlerini bağışlaması ile mümkün olacaktır ancak.

Tahmin edeceğiniz üzere, o birisi elbette ki Azize'dir. Ali'nin annesiden yemin alır; Ali asla, ona gözlerini bağışlayanın Azize olduğunu öğrenmeyecektir. Ali'nin gözleri açılırken, horlandığı adaya gözlerini kaybederek dönen Azize, ismi gibi bir azize olarak karşılanacaktır adada artık.

Ali, Azize'yi bulmak için adaya gelir, herkes tembihlidir, Azize, Ali'nin hayalindeki gibi kalacaktır, asla karşısına çıkmayacaktır. İstediği gibi de olur, Ali'nin bindiği vapur adadan ayrılırken, Azize de kendisini sulara bırakır.

Başarılı oyunculardan oluşan bir kadrosu var filmin, Fatma Girik çok başarılı ama en güzel performansı Azize'nin babası rolündeki İhsan Yüce gösteriyor. Erkek kıyafetleri ile görmeye alışkın olduğu kızını elbise ile gördüğünde "meğer ne güzel bir kızım varmış" deyiverir. Hemen anlar kızının bir erkeğe gönül verdiğini. Aşkına sahip çıkması için onu yüreklendirir. Ne onları dışlayan ada halkı umurundadır ne de başkası. Kızının mutlu olması hayatta en çok istediği şeydir. Ne yazık ki Azize'yi ansızın bırakıp gidecektir o da.

Etkileyici bir konuya sahip olmasına rağmen, gerçeklikten de bir o kadar uzak bir film bana göre. Beğendim mi? Beğendim. Benzer bir film izledim mi hiç ? İzlemedim. O zaman buna da yarabbi şükür diyor ve size de izlemenizi tavsiye ediyorum.

Kaldı ki, iyi roldeki Suzan Avcı ve mavi gözlü bir Kadir İnanır nasıl olurmuş görmek isteyenler hiç kaçırmasın derim.

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senrayo : Ayşe Şasa, Erdoğan Tünaş

7 Ağustos 2009

YAZ BEKARI



Güneş doğmadan yağmurlu bir İstanbul sabahına uyanmışken, can sıkıntısından değil sıcaktan bunalmışken, Göksel eşlik ederken kulaklığımdan aklıma düştü Yaz Bekarı. Tam da o anın şarkısıydı sanki "Güle güle sana".

Yağmur hiç dinmiyor, her damla keder sanki
Sensiz gün bitmiyor, bu kader benim sanki
Güle güle sana, yolun açık olsun
Güle güle sana, seni tanrım korusun

Akşam gün olmuyor, her an bir asır sanki
Bütün dünyam bitmiş, o ben ben değil sanki
Güle güle sana, yolun açık olsun
Güle güle sana, seni tanrım korusun

Bir ümit ve bir resim hepsi
Bir damla gözyaşı ardından kalan senin
Güle güle sana, yolun açık olsun
Bütün güzel şeyler, hepsi senin olsun

Vasco Rendall bestesine Yeşil Giresunlu'nun yazdığı sözler öylesine yakışmış ki, Selçuk Ural tarafından seslendirilen şarkı 1974 yılının en sevilen şarkılarından olmuş. Çok tutulan şarkı, aynı yıl Osman F. Seden'in yönettiği, Erdoğan Tünaş ve Fuat Özlüer'in senaryosunu ortak kaleme aldıkları YAZ BEKARI filminin final sahnesinde kullanılarak unutulmazlar arasına girmiş.

Bugün Selçuk Ural dendiğinde de ilk akla gelen şarkıdır "Güle Güle Sana". Göksel'in yeniden yorumladığı şarkı son albümü "Mektubumu Buldun Mu"da yer alıyor. Bu yaz çok severek dinlediğim tek albüm zaten bu, tam benlik.

Gelelim filmin konusuna; Esas adam Orhan (Tarık Akan), heyecanını çoktan kaybetmiş vasat bir evlilik sürdürmektedir. Ara sıra gereksiz kıskançlık krizlerine giren, bencil ve babadan zengin karısı Şermin'e (Deniz Erkanat) karşı sevgi kıpırtısı dahi hissetmemekle beraber, onu hayata bağlayan ve oyalayan tek şey oğludur (Murat Koçyiğit).

Karısından şiddetle uzaklaşma isteği duyduğu bir gün, kendisini bir bara atar. Orada küçük bir orkestraya solistlik yapan Leyla ile tanışır. Nedendir kendisi de bilmiyordur ama Leyla'ya kendisini bekar olarak tanıtır. İkisi de birbirlerinden etkilenirler ve bir gönül ilişkisine başlarlar. Gençliğin akan tüm deli kanı bu iki gencin damarlarında adeta raksetmektedir. Harika vakit geçirmektedirler, Orhan uzun zamandır tatmadığı bir heyecanı tekrar yaşamanın zevkini sürerken Leyla da hayatının aşkını bulduğunu düşünmektedir.

Filmin kadrosu oldukça geniş lakin bir yaz filmi olması, gişeye de oynayalım hesapları bu güzelim filme bence bir sürü gereksiz ve bütünlüğünü bozan sahnenin girmesine neden olmuştur. Orhan'ın hayta kayınbiraderi Fikret (Bülent Kayabaş) ile karşılaşmaları, Leyla'nın orkestra arkadaşlarının yapaylığı vs. gibi sahnelerin çokluğu sadece filmi doldurmuş olmak izlenimi yaratıyor bende. Bubikoğlu ve Akan'ın bir çift olarak oynadıkları filmlerin çok sükse yaptığı, birbirine üç aşağı beş yukarı çok benzeyen senaryoların adeta fabrikasyon şekilde üretildiği bir dönemin eseri olan filmi sanırım bu yüzden hep MAHÇUP DELİKANLI ile karıştırırım.

Aşıklarımız aşklarını tam gaz yaşarlarken , Orhan, Leyla'ya bir çatı katı tutmuşken, Leyla , Orhan'ın evli ve çocuklu olduğunu keşfeder ve bu ilişkiye bir son verir. Oğlu olmasa, Şermin'in babasının işi olmasa, o olmasa bu olmasa, dünyada tek gerçek aşk olsa, aşk karın doyursa Orhan herşeyi bir kalemde silebilse bile, Leyla aksine izin vermez. Severek ayrılmak dediğimiz durum yaşanır. Yağmurlu bir gün Orhan koşa koşa Leyla'sının yanına gider ama çoktan gitmiştir. Selçuk abimiz başlar fondan: "Yağmur hiç dinmiyor, her damla keder sanki..."

İşte böyle be.

Not: Filmin çocuk oyuncusu Murat Koçyiğit'in afişte ismi yer almıyor; kendisini 1975 yılında çevrilen Nereden Çıktı Bu Velet filminde görüyoruz.
Ayrıca afişte bir de tuhaflık var ki, Gülşen ablamızın elinde bir tabanca görüyorum ve n'alaka diyorum. Filmde tabanca falan yok. İşin doğrusu afiş, başka bir filmin afişinden kırpılıp yapılmış o da tahminimce hiç sevemediğim Ah Bu Gençlik (1975) filminden alınma. 74 yapımı Yaz Bekarı, 75yılında vizyona girmiş de...