29 Ağustos 2008

Ayhan Işık Afişleri Sergisi Sinematik'de


Ayhan Işık Afişleri Sergisi Sinematik Salon'da açılmıştır efendim. Giriş ücretsizdir. Lütfen afişleri izinsiz falan kopyalamayınız . Kopyalarsanız dilerim rüyanızda sizi Gulyabani kovalar :))
Not: Ayhan abimizi hiç böyle kaslı bilmezdim... ve evet afiş sinematik'den.

28 Ağustos 2008

Ve Bir Yıldız Daha... Orhan Günşiray

Artık vedalar sıklaştı... Kenan Pars, Senih Orkan, Suna Pekuysal... ve sinemamızın ilk Kıtıpiyoz Çetin'i Orhan Günşiray.

Çocukluğumun yıldızları birer birer kayıyorlar.

Yeşilçam'ın en yakışıklı jönlerinden , ellilerin sonunda sinemaya "Lejon'un Dönüşü" filmi ile giriş yapan Orhan Günişray, İstanbul'da tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 79 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Mesut Kara'nın "Yeşilçam'da Unutulmayan Yüzler" kitabına Orhan Günşiray ile yapılmış bir röportaj vardır. Oradan öğrendiğimize göre Günşiray , Yeşilçam'ın en çapkın jönü olmuştur. Başından 7 evlilik geçmiş olan Orhan Günşiray, hayatın tadını çıkarmayı seven, ehl-i keyif bir kişilik imiş. Su gibi para harcarmış. Birikim yapmayı da ihmal etmemiş ama bunun yanında kaybettiklerini de saklayabilseymiş çokça mal mülk edinebilecek birisi olurmuş... Oyunculuk dışında sinemamıza yapımcı olarak da destek veren Orhan Günşiray bu uğurda para harcamaktan da asla çekinmemiştir; ki bir iş için kendi deyimi ile beş villa parasını rahatlıkla çar çur edebilmiştir. Öyle anlatıyordu kendisini kitapta.


Not: Yazının bir kısmı ekşi sözlük'teki girdimden alınmadır. Fotoğraf gittigidiyor.com'dan.

22 Ağustos 2008

Gün gelecek adını neonlarla yazdıracağım :))



Bugünü kendime ayırdım sevgili okuyucular... Arada şımarmam lazım ki, daha çok üretebileyim, kafa ütüleyeyim :)

Gün... gerçekten de bir türk filmi repliği günüdür benim için:
- Bir zamanlar fakir ama gururlu bir çilek vardı... hâlâ var... çok şımarıyor :)

Yazdıklarını her daim severek ve keyifle okuduğum sevgili Ali Murat Güven , geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak'taki köşesinde "Çilek'in Dünyası"ndan bahsetti.

O ana dek kendi halimde takıldığım, nostaljik Türk sinemasından hoşlanan bir kaç arkadaşımızla yazıştığımız, bilgi paylaştığımız bu blog ... sinema üzerine ciddi yazılar yazan bir kalemin elinde şekillendi ve bir gazete sayfasına taşındı...

Elim ayağım titredi... hem çok sevindim hem de azıcık utandım işin doğrusu :)

İşte Ali Murat ağabeyin yazısı...

'Çilek'in Dünyası'nı mutlaka ziyaret edin
ALİ MURAT GÜVEN


Batılı bir düşünür, bundan yıllar önce, dünyanın iki dikey yarımküresi arasındaki düşünsel farklılığı vurgulamak amacıyla “Birinci dünya ülkelerinin sakinleri internette ağırlıklı olarak 'klavye'yi, üçüncü dünya ülkelerinde yaşayanlar ise daha ziyade 'fare'yi kullanırlar” demişti.
Kimin söylediğini şu an hatırlayamıyorum, ancak Allah bu sözü düşünüp de sarfedenden gerçekten razı olsun. Sanal âleme ne zaman adım atsam, bilgi üretme ve bilgiyi paylaşma kabızı Türkler tarafından âdeta ıkına ıkına, ite kaka hazırlanmış –ki buna sanal ansiklopedi Wikipedia'nın Türkçe edisyonu da dahil- gayet az miktardaki bilgi kaynağını ve bunlardaki entelektüel sığlığı, biçim ve içerik açısından sergilenen tüyler ürpertici kalitesizliği her görüşümde aklıma yukarıda aktardığım o müthiş saptama geliyor.
Biz Türkler, internet âlemini verimli ve akılcı kullanma noktasında gerçekten de çok tipik birer “üçüncü dünyalı”yız. Bu uçsuz bucaksız tarlaya bilgi adına ekebileceğimiz çok fazla bir birikimimiz yok; o yüzden de varlığı bilişim teknolojisinde “üretme” eylemine karşılık gelen “klavye”ye pek fazla işimiz düşmüyor. Onun yerine, başka uluslardan gayretli insanların bin bir emekle ürettiği taze bilgilerin röntgenciliğiyle geçiniyoruz; yani işimiz gücümüz “fare”yi kıpırdatmakla...
Bunu doğrulamak için yalnızca son iki yılın en gözde paylaşım sitesi Youtube'a bakmak bile yeterli...
Bir sinema araştırmacısı olarak, Youtube'u ne zaman ziyaret etsem, bana gerekli olan her türlü yabancı filmin görüntülerini, fragmanlarını, müziklerini, o filmin yapım ekibine ilişkin bir çok ayrıntılı bilgiyi rahatlıkla bulabiliyorum. Hatta, nostalji damarlarım kabardığında, çocukluk hatırlarımda özel bir yeri olan bazı eski televizyon dizilerinin jeneriklerine ulaşıp, o eşsiz 1970'leri yâdettiğim bile oluyor.
Ancak gelin görün ki Youtube'un Türkiye ve Türklerle ilişkili cephesi, PKK'lılar, Ermeniler ve Yunanlılarla en galiz küfürler eşliğinde yapılan mahalle kavgalarından ibaret... Oraya, Allah rızası için, araştırma yapan birilerine yarayacak herhangi bir ses ya da görüntü kaydı yükleyen insanlarımızın sayısı o kadar az ki. Youtube'a görüntü olarak en büyük kültürel katkımız “Ankara pavyonları”nda yapılmış birbirinden berbat kalitedeki cep telefonu çekimleri ve bir de şu dillere destan olmuş “Van Gölü canavarını gören Kürt mazotçu” parodisi... Oraya yüklediğimiz gayet sınırlı sayıdaki yararlı malzemenin ses ve görüntü kalitesi ise genel olarak Batılı meraklılarınkilerden kat be kat düşük...
Özetle, Youtube gibi bulunmaz bir hazineyi, kendimiz, ülkemiz ve milletimizin yararına kullanmayı henüz öğrenebilmiş değiliz. Çünkü, dediğim gibi, bilgi üretmeyi sevmiyoruz, internetteki bütün numaramız yabancı birilerinin ürettiği ithal bilgilerii tüketmek. Bu durum, “sinema” sitelerinden “porno”ya kadar böyle...
Öte yandan, Türkiye'de yalnızca amatörlerin değil, kamu ya da özel sektörden pek çok profesyonel kuruluşun internet siteleri bile bu türden bir döküntülüğe sahip...
Google'da gösterime yeni çıkmış bir filmin içerik bilgilerini taratmayı deneyin, en az 30-40 ayrı Türk sinema sitesinde noktasına virgülüne kadar birbirinin tıpatıp aynısı olan özetlerle karşılaşırsınız. Bunun da nedeni söz konusu sitelerden bir tekinin yöneticisinin bile o filmi bizzat gidip perdede izleyerek özgün bir tanıtım metni yazmamasıdır. Film şirketlerinin gönderdiği (en kötü yapımlar için bile abartılı övgü cümleleriyle bezenmiş) tek yanlı tanıtım bültenleri, evlerinden haftalarca günışığına çıkmayan site editörleri ve onların sitelerine itibar edenlerin bilgi edinme ihtiyacını fazlasıyla gideriyor anlaşılan...
Hâl böyle olunca da benim geçmiş yıllarda uzun emekler sonucu hazırladığım “Zamanda Yolculuk” ve “Yüreğimizi Delip Geçen Filmler” adlı yazı dizilerinin her birinin, ortalama 150-200 internet sitesi tarafından (izinsizce) iktibas edilmesine hiç şaşmamak gerekiyor. Çünkü, “bilgi üretme”yi kendine bir iş edinen, bu amaçla oturup günlerce, haftalarca araştırma yapan ve bunların sonuçlarını derli toplu bir Türkçe metin eşliğinde ekrana döken, bunu iş edinmiş “çılgın insan” kaynağımız yok bizim. Bu gibi ileriye dönük çabalar, yediden yetmişe milyonlarca uyanık Türk tarafından “abesle iştigal” olarak görülüyor.
Kırk yılda bir heyecanlanıp internet ortamında özgün bir şeyler yapmaya çalışanlar olduğunda da “İyiler erken ölür” kuralı gereği ya bu gibi iyi niyetli gayretlerin sahiplerini onlara doyamadan kaybediyoruz, ya da bu kişiler parasızlık, ilgisizlik, takdirsizlik gibi haklı gerekçelerle bir süre sonra ilk hızlarını kaybediyorlar. Sözgelimi, “trash movie” (sinema tarihinin görece az bilinen, düşük bütçeli, ancak içerdikleri sinemasal samimiyet nedeniyle yine de kendilerine özgü bir hayran kitlesine sahip bulunan “çöplük” filmleri) alanında internetin en özgün iki sitesini hazırlayan sevgili kardeşim, usta karikatürist ve yazar Metin Demirhan'ın geçen sonbahardaki vefatının ardından, ülkemiz sinema yazınındaki bu bakir alan bütün cepheleriyle birlikte resmen öksüz kaldı. Her ne kadar “Öteki Sinema” gibi zengin içerikli bazı sitelerin editörü konumundaki bir kaç vefalı ve çalışkan arkadaşımız bu alanda ellerinden gelen gayreti ortaya koymaktalarsa da sinemada “trash” kategorisine 42 yıllık bir ömür adamış, cebindeki son kuruşu gözünü kırpmadan bu alana harcamayı kendisine bir hayat tarzı olarak seçmiş rahmetli Demirhan'dan sonraki o benzersiz bilgi birikimi ve özveri açığını kapatmak hiç de kolay değil. Ondan geriye yadigâr olarak çok değerli iki inceleme-araştırma kitabı (“Fantastik Türk Sineması” ve “Erotik Türk Sineması”), bir kaç eğlenceli kısa film, yüzlerce araştırma yazısı ve üyelik süresi dolduğunda kapatılmasından (dolayısıyla bütün o değerli içeriklerinin de tarihe karışmasından) feci şekilde korktuğum aşağıdaki iki internet sitesi kaldı:
http://fantastiksinema.blogspot.com/http://www.maskeveyumruk.blogspot.com/
Aynı şekilde, İslâmî câmiada da “SineMüslim” gibi bazı iyi niyetli girişimlerin, “hımbıllıktan kırılan” bir tüketici kitlesi nedeniyle giderek tavsamaya başladığını da üzüntü içinde izlemekteyim. Türlü türlü özveriler eşliğinde hizmete sokup “bilgi paylaşımı”, “tartışma” ve “öneri” ile adım adım zenginleşmesini umduğunuz bir sinema sitesine haftalarca hiç kimse tek satırlık bir giriş yapmazsa, girenler de bu platformu birbirlerini yemek için kullanırsa, böylesine çorak bir tarlanın orta yerinde, güneşin tam altında oturup gelecek güzel günleri beklemeye ne kadar tahammül edebilirsiniz ki? Sanırım, Sinemuslim”in gayretli editörü Osman Gazali Çakmak da şu sıralarda böyle bir ruh hâlini yaşıyor ki sitesinde haftalarca günceleme göremediğimiz zamanlar oluyor. Ancak, bu câmiayı çok iyi tanıyan biri olarak, hissettiği “ruhsal yorgunluk” için ona kesinlikle kızmıyorum; aksine oldukça iyi bile dayandığı söylenebilir. Üye olduğu günden itibaren siteye tek satırlık bir mesaj girmemiş olan bazı (bu alanda benden daha hızlı oldukları iddiasındaki) mücahit gençlerin, “Uçurtma Avcısı” filmine ilişkin bir yazımın iktibası vesilesiyle aylar sonra siftah edip ilk döktürmelerini (daha doğrusu ilk giydirmelerini) şahsımı alttan alta “münafıklık”la suçlamak amacıyla yaptıklarını gördükten sonra, benim de sevgili Osman'a “Allah sana sabır versin” demekten başka bir seçeneğim kalmamıştı.
Türklerin, özellikle de dindar Türklerin sanal âlemdeki üretim fukaralıklarına işaret eden bu tatsız girizgâhtan sonra, şimdi de sözü aynı çorak bahçede âdeta nadide bir çiçek gibi açan çok kaliteli bir sinema sitesine getirmek istiyorum. Burası, Dilek Gürses Güven adlı Türk sineması tutkunu genç bir hanımefendi (ki kendisi aynı zamanda da sadık okurlarım arasındadır) tarafından kurulup yönetilen “Çilek'in Dünyası” bloğu...
Türk sinemasının nostaljik ürünlerine tutkuyla bağlılık noktasında rahmetli Metin Demirhan'ın ruh ikizi olarak gördüğüm bu hanım arkadaşımız, benim takip edebildiğim kadarıyla iki yılı aşkın bir süredir sitesini hiç eksilmeyen bir sevgi, özen ve gayretle sürekli güncelliyor. Dediğim gibi, Dilek'in (ya da siteye de ad olan sevimli lâkabıyla “çilek”in) ilgi alanı Türk sineması, özellikle de ulusal sinemamızın naftalin kokan örnekleri ve o klasik döneme emek vermiş olan kıdemli sanatçılar... Bu yüzden, eğer ki temel ilgi alanınız yabancı ülke sinemalarıysa “Çilek'in Dünyası”nda işinize yarayacak çok fazla bir şey bulamazsınız. Ancak, Yeşilçam'ın melodram geleneği karşısında samimi bir saygı duruşu görmekten hoşlanan bir sinemaseverseniz, o durumda sözünü ettiğim site size tam anlamıyla ilaç gibi gelecek.
Çok rahat okunan ve kontrolü oldukça kolay bir sayfa tasarımı, hiç bir yerden aşırılmamış, aksine her kelimesi Dilek Gürses Güven tarafından kaleme alınmış özgün metinler ve neredeyse pek çoğunu bulmanın artık imkânsız olduğu, büyük bir bölümü özel koleksiyonlardan ödünç alınmış yüzlerce lobi fotoğrafı, afiş, imzalı kartpostal ya da video kayıtlardan dondurularak elde edilmiş film kareleriyle bezeli bir adres burası...
“Çilek'in Dünyası”nda yer alan yalnızca son bir kaç yazıyı alelacele okusanız bile, sitenin editörünün işini nasıl sevgi ve özenle yaptığını hemen fark ediyorsunuz. Bu arada, bana sinemasal sorularıyla ilgili olarak bir kaç kez elektronik posta da göndermiş olan bu değerli meslektaşımın, aynı zamanda en muteber aktivitenin küfürbazca bir gevezelik olduğu “Ekşi Sözlük” cangılına ciddi sinemasal bilgiler ve yorumlar aktarma noktasında en üretken bir kaç yazardan biri olduğunu, bu alanda sözlüğü geyik çöplüğü olmaktan kurtaran görece az sayıdaki üyeden biri olarak oraya son derece zengin içerikli metinler girdiğini de özellikle vurgulayayım. Ve tabiî, kendisinin beni başka bir tarafıyla değil de “gözleriyle” okuyup, yazdıklarımı özgür iradesiyle değerlendiren ve bunun sonucunda da “insan yiyen bir canavar” olmadığıma kanat getiren son derece az sayıdaki “Ekşi”ciden biri olduğunu vurgulamayı da burada vicdanî bir borç biliyorum. O yüzdendir ki adımın altında yıllardır biriken sayısız alay ve hakaret cümlesinin aralarında kendisinden de şahsımla ilgili olarak “insana yaraşır” bazı cümleler okumanız mümkündür. Sağolsun, bizleri gözü dönmüş Ekşi Sözlük vandallarına ucuza yem etmeyen sınırlı sayıdaki vicdan sahibi sinemasever arasında yer alıyor sevgili kardeşim Dilek Gürses Güven...
Soru sorarken, bilgi paylaşımında bulunurken saygıyı ve kibarlığı asla elden bırakmayan, “Ekşi” dahil hiç bir ortamda sahip olduğu yüksek insanî ve entelektüel düzeyden ödün vermeyen, kendisine soru sorup yardım istediğinizde de iki eli kanda bile olsa mutlaka cevap veren samimi bir sinema gönüllüsünün, bir eş ve anne olarak sırtına binmiş onca yükün arasında çok ciddi bir emek sarfederek hazırladığı bu harika sinema sitesiyle en kısa zamanda tanışmanızı tavsiye ediyorum.
http://cilekindunyasi.blogspot.com/
17.08.2008

Çok teşekkür ederim Ali Murat Ağabeycim :)

18 Ağustos 2008

Gülşah Küçük Anne


akşam oldu eve gidemedim
boyacı sipor yuuuhhh
golleri yemiş
hadi kızım yandan yandan
severler seni candan
şu fasulye on beşe çıktı
şu fasulye on beşe çıktı
hem kaynatır
hem oynatır
hadi kızım yandan yandan
severler seni candan
1976 yapımı Gülşah Küçük Anne filminde böyle söylüyordu Gülşah Soydan...bilmem sözlerini doğru hatırlayabildim mi ?
Sülale gücü ile bir voltran oluşturulmuş ve bu film ortaya çıkmış diyorum. Baba pişirmiş, anne yemiş, kızı da "hani bana hani bana" demiş... Yapımcılığını Hülya Koçyiğit'in eşi Selim Soydan'ın Gülşah Film adına üstlendiği filmin başrol oyuncuları elbette ki Hülya Koçyiğit ve Gülşah Soydan.
Gülşah Film'in yapımları arasında İşte Hayat, Evlidir Ne Yapsa Yeridir, İstasyon, İbo ile Güllüşah, Şark Bülbülü, İyi Aile Çocuğu , Kurbağalar'ın yanında en aklımda kalan filmlerinden birisi de Gülşah Küçük Anne.
Filmi ilk izlediğimde dokuz on yaşlarındaydım ve hikayesinin beni oldukça etkilediğini hatırlıyorum.
Evin babası Murat (Fikret Hakan) , bir fabrikatörün özel şoförlüğünü yapıyor. Murat, çalışkan, dürüst ve gururlı insanların bulunduğu sevimli bir mahallede eşi Selma (H.Koçyiğit) ve kızı Gülşah ile kirada oturuyor. Yakında bir de oğulları olacak , adını Haydar koyacaklar (Allahım, bebeğin adı hiç Haydar olur mu yahu diye cık cıkladığımı biliyorum, çocuk aklımla bebeğe bu ismi yakıştıramamıştım :)). Mahallede herkes ebesinden, bakkalına , komiserine kadar birbirini tanıyor. Gülşah kız çocuğu ama tam bir erkek Fatma, mahallenin futbol takımı Boyacı Sporun , rakip takımdan adam transfer edebilen minik amigosu.
Derken ; yaz sıcağında bahçelerinde yedikleri akşam yemekleri bile onlara sonsuz mutluluk veren bu çekirdek ailenin başına hiç umulmadık bir iş geliyor. İftiraya uğrayan baba hapse düşerken, anne hastaneye yatıyor, yeni doğan kardeşine annelik yapmak zorunda kalan Gülşah da bir süre sonra sokakta dilendirilen bir sokak çocuğu oluyor.
İşte bir Türk filminde bulunması gereken ana klişeler :)
Bu mutlu aileyi tekrar bir araya getirmek görevi de Gülşah'a düşüyor. Kardeşini emzirmeye çalışması, gazinoya "biz cüceyiz !" palavrasıyla girmesi, şarkıcı Gülistan Okan'a " bana bak kızım, çocuğunu bir daha görmek istiyorsan..." diyerek posta koyması; işte bunlar hep aklımda kalan detaylar olmuş... Ha tabi bir de filmimizin kötü adamı rolündeki Atilla Ergün'ün korkunç façasını unutamıyorum :)
Sokakta dilenirken Gülşah "Sigaralarım vaar, balonlarım vaar" diye cıyık bir sesle bağırıyordu, evde epey taklidini yapmıştım.
VHS kasetten izlediğim bu filmin sonunda bir inşaatta kovalamaca sahnesi vardır, ki çocuk halimle beni çok heyecanlandırmıştı, aklım çıkmıştı düşecekler diye. Diyeceğim o ki, bizim elimizdeki kasette film bu kovalamaca sahnesinde baba ile kızın yerden nerdeyse 20 metre yüksekte birbirlerine sarılması ile adeta zınk diye bitiyor. Böyle şak diye, aniden ! Hep merak ettim, bizim elimizdeki kasetten miydi bu yoksa film gerçekten böyle mi bitiyor diye. Fikri olan varsa buyursun.
Yapım yılı:1976
Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Not: Fotoğraf , Hafta Sonu dergisi sanal sergisinden alınma.

14 Ağustos 2008

Yeşilçam'lı Bilmece - 2

Evet... esasen tiyatrocular... ama sinemada da çokca filmleri var. Kimdir efendim bu gencecik insanlar? Sene 1900 kaçlar sizce?

13 Ağustos 2008

Nostaljik Yeşilçam Fotoğrafları - 13


Hep bir film sahnesini konu edinecek değiliz ya, kamera arkasından bir ayrıntı... Hadi birlikte ilerleyelim...
Fotoğrafta serinin "Semra Hoca"sı Semra Özdamar hemen dikkatimi çekti. Demek ki yıl 1975. Seri de "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı" .
Devam edelim. Filmin yönetmeni Ertem Eğilmez biliyorsunuz. Kameranın başındakisi o. Uzun boyu ile hemen gözümüze çarpan ve Eğilmez'e önce asistanlık daha sonrasında da "Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor" serisinde yönetmenlik yapma imkânı bulan Kartal Tibet.
Arka sıralarda Güdük Necmi'miz Halit Akçatepe, Damat Ferit'imiz Tarık Akan, onların önünde İnek Şaban'ımız rahmetli Kemal Sunal, Allah sağlıklı ömür versin Mahmut Hoca'mız Münir Özkul , rahmetli Adiloş Teyzem (Hafize Hanım), onun solunda yine rahmetli Feridun Şavlı (Domdom Ali), sağında Hayta İsmail'imiz Ahmet Arıman, Domdom'un önünde Bozum Cahit rolündeki Cengiz Nezir...
Herkes nasıl da gülümsemiş değil mi? Ne kadar güzel bir set ortamıydı kimbilir? Hiç aklına gelir mi ki ; bir film çevrilecek ve bunun için amatör oyuncular aranıyor gazete ilanıyla. Sen gideceksin, elemeleri geçeceksin. Sana verilen karakterle birebir örtüşecek, Domdom Ali, Hayta İsmail, Tulum Hayri olarak anılacaksın. Herbişeyi geç, ustalarla aynı havayı soluyup rol keseceksin... Bu nasıl bir güzelliktir, nasıl kıskanmayayım :)
Not: Fotoğraf bilgipasaji.com sitesinden

12 Ağustos 2008

Ahmet Sezgin Aramızdan Ayrıldı


Türk Halk Müziğinin sevilen seslerinden, beyefendi kişiliği ile hayranlık uyandıran Ahmet Sezgin de, sessiz gemiye binip yol alanlar kervanına katıldı. Ününün doruklarında olduğu altmışlı yıllarda Ahmet Sezgin de modaya uyup kamera karşısına geçmişti.
1965 yapımı Mirasyedi ve 1969 yapımı Aşk Yarası Derindir filmleri ve geride bıraktığı onlarca albümle sevenleri onu daima yâd edecekler...
Ahmet abi yolun aydınlık olsun inşallah...
Not: Fotoğraf Ercan Demirel'in "Diskotek Arka Plan" sitesinden alınmıştır.

Geçmiş Olsun



Fenerbahçe camiasının yakından tanıdığı, nostaljik Türk sinemaseverlerin ise 1972 yapımı "HAYAT MI BU?" filminden hatırlayacakları Serkan Acar , Amerika'da tedavi görüyor.

Sinemamızın Ayşecik'i Zeynep Değirmencioğlu ile evli olan Serkan Acar'a acil şifalar diliyoruz.

9 Ağustos 2008

Sinema Bloglarını Bilmek İsteyenler....

Sinealtyazı blogunda meraklısına hitap eden çok güzel bir tarama yapmış Şeyda Kübra. Ve demiş ki;

"Hep sinema filmlerinden mi bahsedecek bu bloglar, artık sıra bu bloglardan bahsedecek bir blog yapmaya geldi. Sinema meraklılarının filmlere yorumlar yazdıkları, filmlerle ilgili farklı fotoğraflar koydukları, sevdikleri yönetmenlerlerle, oyuncularla ilgili etkileşimli sohbet ettikleri, yeri gelince de herkes için farklı bir anlamı olan kült filmleri değerlendirdikleri bu blogların da tanıtılma ve değerlendirme vakitleri geldi. İşte en çok takip edilen, en sevilen sinema blogları ve onları tanıtan yeni rehberiniz…."

Sonra da listesini vermiş... Çilek de var aralarında...

Liste için
tıklayınız nütfen kuzum :)

Teşekkürler Şeyda Kübra...

7 Ağustos 2008

İzin İstemek Çok Mu Zor Anam Babam?

İnternette gezinirken Çilek'in Dünyası'nda yayınlanan görselleri , yazıları , noktasına virgülüne dokunmadan başka bir forum ortamına kendi ürünü, emeği gibi yapıştıran bir alıntıcı (!) ile karşılaştım.
Tesadüfen gördüğüm bir şey bu. Yazdığım çizdiğim herşeyin peşine düşme imkânım maalesef yok.
Blogun karşılama yazısında da belirttiğim gibi, bilgi benden çıktı sizlerin oldu. Kullanmak isterseniz tepe tepe kullanın, lâkin izin isteyin. Kaynak belirtin. Ben bu konuda hassasiyet gösteriyorum, insanların haklarını teslim ediyorum.
Bazen bir küçücük ayrıntıyı yakalayabilmek için bütün bir filmi baştan sonra izlemek durumunda kaldığım, sayfalarca yazı okuduğum oluyor... Ben pişiriyorum ve yazdıklarımdan hoşlandığı belli olan bir kişi, fütursuzca saygısızca benim bilgimi kullanıyor. Kendisinmiş gibi !
Sinematurk'de vardı böyle bir alıntıcı, zevzek ve küstah birisiydi. Bilgi paylaşılması gereken bişeymiş, egoistlik yapmayaymışım ! Herifçioğlu , "ben senin emeğini kendiminmiş gibi gösterdim, intihalciyimin" diyemiyor da, "ne varmış yani o bilgiyi başkası da öğrenseymiş". Ha bir de zerzevatlığın şahlığını göstererek konuşmasını şöyle bitirmişti; Türk sineması hakkında kim daha bilgiliymiş bakalım... Benimle boy ölçüşemezsiniz ! Siz tıkanır kalırsınız !
:)))) Güler misin ağlar mısın?
Şimdi Ekşi Forum denilen yerde birini tespit ettim. Hayır çocukluk deyip geçmek var ama, kolay hazmedemiyorum. Revna nickli kişi ... Bilginin kaynağını belirtmeni bekliyorum. Anladım ki blogumu çok yakından takip ediyorsun...
Üstelik bana ulaşmak çok kolay biliyor musun ?cilekindunyasi[at]gmail.com adresine ileti gönderebiliyorsun... Ve çok şaşıracaksın... ben her iletiyi cevaplıyorum... Ve yine şaşıracaksın, şu ana dek , blogdaki yazı, fotoğraf vs. materyalleri başka yerde kullanmak için izin isteyen hiç kimseyi geri çevirmedim. Hadi bakalım, kendine yakışanı yap.