28 Eylül 2007

Sadri Alışık İle Rüyalarda Bir Gezinti

şakayla karışık sadri alışık

kaptan rafet, otoriter anne saffet'in oğlu, 1925 yılının dördüncü ayının beşinci günü, istanbul paşabahçe'de gözlerini dünyaya mehmet sadrettin olarak açtı. aile fertleri ona "sadri" diye hitâp etti, hayatının geri kalanında da milyonlar onu "sadri" diye tanıyıp sevdiler. sanatın neredeyse her alanında üretici olan sadri alışık serüvenine tiyatro oyunculuğu ile başlar, resim yapar, şarkı söyler, enstrüman çalar, nihayet "günahsızlar" filmi ile sinemaya geçer...off... şunları kendi ağzından dinlemek vardı ya. gelmiyor ki bir türlü gerisi...
-*-
-küçük hanım hey... uyansana yahu
gözlerimi ovuşturuyorum.
- küçük hanım, çilek ... epey oldu başında bekliyorum,
- aa.. ama
kolalı gömleği, jilet gibi pantolonu, ince gravatı, janti hali ve dudağının kenarına sıkıştırdığı sigarası ile 30 lu yaşlarındaki sadri alışık gülümseyerek bana bakıyor. şaşkınlığımın geçmesine izin vermiyor gülümsemesi.
- beni çağırmadın mı, işte geldim.
- be..ben çok şaşkınım. rüyada mıyım ?
- elbette ki rüyadasın. kaç zamandır sesin geliyordu kulağıma. bir sürü döküman topladın ve ne yapacağını bilemiyorsun şimdi değil mi ? biraz soluklansan belki iyi gelecek.
- e..evet.. de
- bak sana bir teklifim var . seni hayalini kurduğun bir yolculuğa çıkarsam...ne dersin ?
- ne diyebilirim ki, allah derim.
- e o zaman... çilek hanım !
- sadri bey !
koluna giriyorum. yumurta topuklu ayakkabılarım, diz üstü dar eteğim, kısa kollu fistolu blûzum , mizampli edilmiş saçlarımla pek güzelim.
önce paşabahçe'deki üç katlı ahşap evde alıyoruz soluğu. bahçesinde meyve ağaçları olan bu evde, küçük bir kediciğin ayaklarına ceviz kabuğu takan 5 yaşındaki yaramaz sadri önümüzden koşturuyor. sonra birden balkonda beliriveriyor, bu sefer de oltayla yukarı civciv çekmeye çabalıyor. evin içine girdiğimizde ise namaz kılan babaannesine türlü muziplikler yaparken buluyoruz onu. gülmekten katılıyorum.
- çok yaramazmışım küçükken, diyor.
gözleri parlayarak bakıyor o eve ve küçüklüğüne. sokaklarda dolaşmaya başlıyoruz. ılık bir rüzgarın eşlik ettiği bir yaz günü olmalı.
- ben istanbul'a aşığım , aşığıyım onun . denizine, havasına, vapurlarına, mavisine, yeşiline, çiçek bahçelerine, arnavut kaldırımlarına, salepli kışlarına, boğaziçine... aşığım.
- aşık olunmayacak gibi değil ki... hele ki senin gözlerinle görebilmek kimbilir nasıldır.
konuşurken birden kendimizi boğaziçinden geçen bir vapurda buluyoruz. yakıyoruz birer sigara, yanına da çayımız geliyor. şeker atmıyor o da ama kaşığı oynatıp bardağı çınlatıyoruz. gülüyoruz ikimiz de. bir şiir okumaya başlıyor:
bir vapur geçsin isterim önümden
ille de boğazdan
yırtılmış denizlerden
yorganlar gelir aklıma
sanki hiç ıslanmadan
bir sabahçı kahvesinden
kavaklar derim
kız kulesi derim
hisarlardan birine takılır gözlerim
doymaz martılar gibi
ışıklar hiç sönmesin isterim
bir demli çay bir demli çay daha
sonra hep istanbul şarkıları söylerim
vapur, denizi yırta yırta ilerlerken , benim bildiğim ama onun ağzından duymak istediklerimi sorma imkânı buluyorum.
- daha üçüncü sınıftayken "istiklal madalyası" oyununda başrolü, "adalı halil"i oynamak, cağaloğlu halkevinde tiyatroya devam etmek, güzel sanatlar akademisinde resim eğitimi almak... nasıl sığdırdın tüm bunları koltuğunun altına ?
- aşkla küçük hanım. hep sevdim, hep istedim, sevdiklerimi istediklerimi yaptım. bunlarla mutlu oldum ben. hem babamın bir nasihati vardı bana :" işini elinle değil, canınla yap " demişti. onu yerine getirmeye çalıştım .
- sonra sinemaya geçisin de "günahsızlar" filmi ile oluyor...
- evet, sinemaya başladığım ilk yıllarda daha çok tarihi, kahramanlık hikayelerini anlatan filmlerde rol aldım * * * *
- küçük rollerdi değil mi ?
- küçük rollerdi evet ama faruk kenç, şadan kamil, muhsin ertuğrul, sami ayanoğlu gibi usta yönetmenlerin yanısıra çok değerli oyuncularla, mesela gülistan güzey, cahide sonku, neriman köksal, sezer sezin, nedret güvenç 'le aynı sahneyi paylaştım. beraber büyüdük öğrendik.
- peki.. ömer lütfi akad desem sana...
-ustam derim, ellerinden öperim. hem hayatımın kadını ile tanışmama vesile oldu biliyorsun "yalnızlar rıhtımı"nda. çok güzeldi be çilek. ona aşık olmaktan başka çarem yoktu ki !
gülümsüyorum. ağzıma yay kaçmışcasına geniş bir gülümseme bu.
-*-
yatağın içindeyim. gülümseyerek uyandığım bir sabah bu sabah. hepsi bir rüyaymış ya ! kaldığım yerden devam devam ...
sadri alışık'ın türk sinemasına kazandırdığı bir çok tip olmuştur ki bunların en ünlüsü turist ömer'dir kuşkusuz. turist ömer de zaten, ayhan ışık'ın başrolünü oynadığı helal olsun ali abi filminde hayat bulmuştur ilkin. film çıkışı seyircilerin aklında ayhan ışık'tan ziyade sadri alışık'ın turist ömer'i kalınca 7 filmden oluşan turist serisi ortaya çıkar. işin bir ilginç yanı da o günün parasıyla fiyatı 5000 lira olan sadri alışık'ın yeni fiyatı 10000 liradır artık. ha ayhan ışık mı ? can dostu ayhan ışık'ın fiyatı ise 60000 liradan aşağı düşer. gün doğmadan neler doğar misali filmden de film doğar oynayan sadri alışık olunca. osman f seden 'in yönettiği şakayla karışık filmindeki osman da çok tutulur. ofsayt osman. hulki saner, aram gülyüz, ülkü erakalın ,nejat saydam, osman f seden , atıf yılmaz ve türker inanoğlu en çok çalıştığı yönetmenler olmuştur. bu turist ömerler, ayşecikler ve ofsayt osman, saner'le olan çalışmalarının kahramanlarıdır. küçük hanımefendi serileri nejat saydam , afacan serisi ülkü erakalın imzalıdır.
-*-
burnuma gelen sigara kokusu ile gözlerimi açıyorum. kapının kenarına yaslanmış :
- nerede kalmıştık küçük hanım ?
- ahh.. rüya olduğu için o denli hayıflandım ki.
- ah küçük kız, rüyadayız yine. kaldığımız yerden devam edeceğiz çünkü yolculuğumuz bitmedi ki...
rüya olduğunu bilmenin, biteceğini bilmenin mahzunluğu ile :
- peki...
derken bir balıkçı lokantasındayız. balık ağlarıyla dekore edilmiş bu yerin duvarları mavi boyalı, masalarında pitikare örtüler var. kızartma ile karışık anason kokusu çarpıyor burnumuza. masamız donanmış bir iki mezeyle. bir de kedi dolanıyor ayaklarımızın altında. ona bakıyorum. o janti kıyafetli sadri gitmiş yerine turist ömer gelmiş. bende ise değişen tek şey saçlarımın topuz olması ve üzerime aldığım şal. kadehini kaldırıyor:
- iç be güzelim, rüyadayız vebali yok.
bir şarkıya başlıyor inceden, eşlik ediyorum ona:
seni ben unutmak içn sevmediiim
gülmenayrılııık demekmiş bilmeedim
o içiyor ben içiyorum. sonunda şişe boşalıyor. yeni bir şişe geliyor masaya. meğer lokantanın sahibi de hulusi kentmen değil miymiş. omzunda koyu renkli bir havlu ile masaya yanaşıp göz kırpıyor bana. turist bana bakıyor ve kahkayı koyveriyor:
- tadını çıkar çileğim koçum benim !
rakı kadar erkek turistle vuruyoruz kendimizi kasımpaşa'ya. avare'yi , badem şekerini , turist ömer derler adıma'yı söylüyoruz sokaklarda. sabahın ilk ışıklarıyla birlikte piyer lotiye çıkıyoruz. haliç'in üzerine yağan yağmurda ıslanıyoruz. onun üzerinde trençkotu var bu sefer, tekrar bir istanbul beyefendisi görünümüne bürünmüş. belgin doruk gibi kabarttığım saçlarım yağmurda sünüyor. gözlerimdeki boyalar akıyor.
-*-
bu sabahlara hep böyle uyanmsam ya...yan rollerde oynadığı filmleri de katarsak sadri alışık'ın kamera karşısına birilkte en çok geçtiği aktrisler feri cansel, fatma girik , çolpan ilhan, belgin doruk, sevda ferdağ, filiz akın, türkan şoray, esen püsküllü, hülya koçyiğit. çevirdiği 189 filmin 88 inde başrol oynamıştır. sinemaya adım attığı günahsızlar filmindeki rolü de başroldür. 1962 yılına gelindiğinde ayşecik yavru melek filmi ile alışık'ın komedi filmi oyuncusu dönemi de başlar. bu filmi aman kimse duymasın, geçim dünyası, helal olsun ali abi, afilli delikanlılar v.s nihayetinde turist ömer izler. ofsayt osman, turist ömer rollerinin yanında izzet günay ile başrolü paylaştığı 64 yapımı fıstık gibi maşallah filminde canlandırdığı fikri/ fikriye rolü son derece komik bir roldür. bir başka kadın kılığına girdiği film de fıstık gibi'dir. fıstık gibi maşallah filminin yusuf sezgin , feri cansel'li ikinci versiyonudur bu film. efkarlıyım abiler filminde de kısa bir rolde kadın kılığında gözükür. soyadıyla müsemma dört filmi vardır : şakayla karışık, acıyla karışık, işler karışık, serseri aşık. oynadığı rollerin adı da çoğunlukla lâkaplıdır : turist ömer, ofsayt osman, ringo kazım, gönlübol arif, efkarlı arif *, taşkasaplı necati * , kapkaç hüsnü * , banazlı ismail * , şaşkın hafiye *
tarık akan'ın en çok ferit olması gibi sadri alışık da en çok osman olmuştur filmlerinde : arkadaşlık öldü mü, darıldın mı cicim bana, ağlama değmez hayat, acı ile karışık, şakayla karışık, sana layık değilim, yan kesicinin aşkı bulabildiklerim.
-*-
sabahın ilk ışıkları ve biz sarayburnu'nda kıyıdaki taşlara oturmuş martılara, vapurlara bakıyoruz. az evvel aldığımız simitler hala sıcacık. silutei giderek silikleşmeye başlamış, anlıyorum ki bu beni son ziyareti olacak. aklımdan geçenleri anlamış gibi :
- yazının sonuna yaklaşıyorsun artık. istanbul'u geze geze bitiremeyiz. şarkıların sonunu da getiremeyiz. bu son rüyayı film setlerine ayırdım ben. en sevdiğin filmlerimin setlerine, içlerine, rollerine, repliklerine gireceksin.
gözlerimin ışıldadığını kendim bile anlıyorum.
mekan değişiyor, dekor değişiyor. neredeyiz ?bir arabanın içinde hususi şoförle beş kişiyiz. arka koltukta neriman *, ömer * ve bülent * oturuyor . ben ön koltuktayım. içinden farklı planlar kuran üç sevimli insan . küçük hanımefendi'yi izliyorum. oldukça minik bişey, hokka gibi bir de burnu var. ayhan ışık'a bakıyorum hayranlıkla. o sırada hariçten bir ses kulağıma fısıldıyor " can dostum benim o" diyor. ayşe ile gül dansöz kıyafetleri içinde bir masanın üzerine çıkmış babaları sadi'yi sevgilisinin yanında rezil etmekle meşguller. hımm, gelinlik kızlar filiminin bir karesi. yan masalardan birinde oturuyorum. ahah figüran olarak sanırım. kareler hızla değişiyor. bir yatak odası . yatağın kenarına oturmuş bestekâr sadi bey açık bırak pencereni örtme perdeyi bu gece'yi hem çalıyor hem söylüyor. bense zeynep aksu'nun mürebbiye rolünü kapmışım çoktan. kapı aralığından izliyorum onu. piyanonun tuşlarına iştahla basan yasemin * ona eşlik eden osman öp beni öp beni öp diye şakıyorlar. piyanonun üzerine oturmuşum ama kimse görmüyor beni. o kadar hızla geçiyor ki kareler ; baş belası filminde orospu çocuğu canum evladum kulaklarımla duyuyorum , tatlım filminde hale soygazi ona "tamam mı tatlım" diyor. ben diyorum. hayır hale diyor. ah müjgan ah'a gelince gözleri dört defa lacivert müjganın saçlarını çekiyorum, hüsnü'ye tercih ettiği zengin züppeye * bir tekme savuruyrum ama hepsi havaya gidiyor. filme müdahale edemiyorum. bir kez daha anlıyorum ne müjgan o müjgan ne de hüsnü o hüsnü. herşey bir anda bulanıyor. ışık hızıyla film karelerinden koparıp alıyor sanki birisi beni.
- çilek kız, ayrılma vakti
- ne çabuk...
- rüyaydı biliyorsun, bitti. bitmeli.
- bir gün yine rüyalarıma beklerim, hayır demem.sıcacık bir gülüş atıyor.
- sen gibi sevenlerim var mı hâlâ ,diyor
- elbette. seni seven, arayan, senin gibi olmak isteyen, seni örnek alan, yaptıklarını bugün de takdir eden binlerce kişi var. filmlerini hâlâ heyecanla izleyen kişiler.
mutlu olduğunu hissediyorum.
- selam olsun onlara.
- olsun
- onlara çok şey söylemek isterdim, lâkin o rüya bu rüya değil !
bir turist ömer selamı çakıyor. gururla gülerek karşılık veriyorum. kayboluyor.
23/08/2006 tarihinde ekşide yazdığım yazım. epey bir araştırma yapıp, çokca döküman toplamıştım bu yazı için. elbetet ki bu yazıda eksiklerim ve yanlışlarım var. mesela çolpan hanımla tanışmaları yalnızlar rıhtımı film setinde olmuyor. evveliyatı var. bunu bulması da size kalsın. yok öyle hazıra konmak :)

Hiç yorum yok: