27 Kasım 2007

GÖKLERDEKİ SEVGİLİ

Bugün de yine altmışlar yeşilçamından bir film yazımız var. Yazının bir bölümü bana, bir bölümü de sevgili ağabeyim Murat Çelenligil'e ait .

1966 yapımı filmimiz Remzi Jöntürk imzasını taşıyor.

Rol dağılımı :
Cüneyt Arkın: İstikbal Timur Karaşah
Selda Alkor: Yıldız Çömlekçioğlu
Ali Şen : Timur'un babası Veysel Karaşah
Ulvi Uraz : Yıldız'ın babası Tahir Çömlekçioğlu
Fatma Bilgen : Timur'un annesi Piraye
Mürüvvet Sim : Yıldız'ın teyzesi Emine
Ersun Kazançel : Timur'un arkadaşı Veli

Sinopsis :
Zengin erkek, fakir kız temasına oturtulmuş bir hikayemiz var. Timur, ilçenin ileri gelen zenginlerinden , "İyi Günler Mağazası"nın sahibi Veysel Bey'in pilot olan oğludur. İdealist bir gençtir. Yıldız ise, aynı ilçede kendi yağıyla kavrulan çömlekçi Tahir Usta'nın kızı. Kendi yağıyla kavrulur dedik ya, öğlenleri sefer tasıyla babasına yemek götürür Yıldız. Böyle bir günde Timur ile Yıldız dere başında karşılaşırlar. Yıldız'a göre, Timur küstah bir gençtir, zenginliğine mi güveniyordur ne ? Zıtların birbirini çekmesi hesabı iki genç arasında kısa sürede bir aşk başlar.

Yeşilçam Klişesi Bol Bir Film

O dönem filmlerinde ve daha sonra da çokça filmde karşılaştığımız ailelerin karşı çıkması, iki genç arasındaki sosyal uçurum, babasız çocuk, evladını reddeden baba, illa ki gerçekleri saklayan bir aile ferdi, her ne durumda olursa olsun babasız çocuk dünyaya getiren kızı saf duyguları ile seven fedakâr bir aşık... ve benim çok sevdiğim şu sahne ; yağmurdan korunmak için mağaraya sığınıp aşka teslim olan gençler. Bu sahne o kadar klişedir ki, kimi zaman birebir kimi zaman da sadece kızın üzerine giydiği erkeğin giysisi kısmı sıkça kullanılır. Benzer bir sahneyi Hülya Koçyiğt ve Ediz Hun'un başrollerini paylaştıkları 1968 yapımı Kadın Asla Unutmaz filminden de hatırlarım. Hatta söz konusu filmde yine esas kahramanlarımız geçirdikleri aşk gecesinden sonra birbirlerini göremez, esas oğlan görev icabı harbe gider.

Göklerdeki Sevgili *

Wilma Goich’in söylediği ‘Ho Capito Che Ti Amo’ (1964) (Tenco) şarkısı ve Baraj’da Yıldız’ı bekleyen Timur. Birkaç saat önceki eğlenceli konuşmaları..

Timur :Gününüzü Veli’yle geçirmeye mi yeminlisiniz?
Yıldız :Öyle, saat 7’ye kadar onunlayım. Sonra köye döneceğiz.
Timur :Teyzenizi bir ziyaret etseniz diyecektim de.
Yıldız :Benim bu şehirde teyzem yok ki.
Timur :Yazık, keşke burada bir teyzeniz olsaydı. Onu görmek için siz de Veli’den izin alsaydınız.
Yıldız : Veli de akşam evde anlatsaydı. Babam da bu teyze nereden çıktı diye bana iyi bir kötek atsaydı.
Timur : Babanızla teyzeniz küs olsalar. Siz de Veli’ye bunu çıtlatsanız. Veli erkek çocuktur. Emin olun babanıza söylemez.
Yıldız : Ee, bu masalın sonu nasıl biter?
Timur : Siz teyzenize giderken ben de size Baraj’da rastlasam...
Yıldız : Sizin söylediklerinizde hiçbir gerçek taraf yok ki.
Timur : Gerçek olan aşk ve ölümdür. Ondan öte gerçek tanımam ben.


Jenerikteki Burçak Tarlası (derleme ; Muzaffer Sarısözen) Erdem Buri ve Tülay German’ı anımsatıyor. Tülay German bir dinletisinde, rahatsızlığı nedeniyle, üç şarkı eksik söyledi diye dinleyicilerin verdikleri paranın bir kısmını geri veren Erdem Buri’yi ve aralarındaki ‘bir gün bile ayrı kalamaz oldukları sevgiyi’.

1963 yılının sonbahar kış ayları... Pilot Teğmen Timur Karaşah (birkaç ay sonra Kıbrıs’ta Rumlara karşı çarpışırken Karaşahin olarak ünlenecektir) Diyarbakır Hava Üssü'nden uçak gösterileri için Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığı'na gelmiştir. Babası, bu bölgenin zenginlerinden, İyi Günler Mağazası'nın sahibi Veysel Bey, annesi ise kimseleri beğenmeyen (oğlunu sevgilisi Yıldız'dan -bir süre- ayıracak olan) Piraye Hanım’dır. Timur'un da katılacağı gösterileri tehlikeli bulup "Sen asker misin, cambaz mı?" demektedir. Veysel Bey, oğlu için "Bir tüccar olsa.. avukat.. doktor" diyen eşine "Say, say.. Bankacı ya da fabrikatör. Daha nice uyuşuk işler. Sen istiyorsun ki, benim gibi işe yaramazın biri olsun. O kendi isteği ile... iyi bir meslek seçti kendine" diye yanıt vermektedir.

Alınteri ile ekmek parası kazanan fakir bir çömlekçinin kızı olan Yıldız... Anası ölünce tahsilini yarıda bırakıp İstanbul'dan iki kardeşi ve babası Çömlekçi Tahir'in yanına, Üvezcik Köyü'ne gelmiş. Gösterilerden bir gün önce, sefer tası ile babasının yemeğini götürürken yolu üzerindeki [‘Kırbaç Altında’ (1967) filminde göreceğimiz] ıssız bir koruda (aynı filmdeki gösterişli kazağı ile) avlanmakta olan Timur'la karşılaşır. Genç adam onu, biraz da zorla, kucağına alarak nehrin karşı kıyısına geçirir. Filmin bu hoş bölümünde Timur'un üzerinden 1-2 balık yere düşüyor. "Bu işi ömür boyunca yapmaya razıyım" diyecektir. Astsubay Veli'nin daveti (ve babasının da onayı) ile Yıldız, çevrede büyük heyecan uyandıran gösterileri izlemeye gider. Veli'nin arkadaşı olan Timur ile -tekrar- tanışır. Delikanlı, Veli'yi "Senin (arkadaşın) Kıyak Zeki de burada. Merzifon'dan dün geldi. Onu görmek istiyorsan hemen git. Şimdi duştadır" diyerek (yine, biraz zorla) oradan uzaklaştırır. İki gencin birbirlerini sevmeleri bu iki günde oluyor. Akşam, Timur'un gürültülü motosikleti ile köye dönerlerken çıkan fırtınada oralardaki bir mağaraya sığınırlar. (Yine Timur'un zorlamasıyla) Yıldız'ın elbisesini çıkarıp delikanlının kazağını giymesi.. Isınmak amacıyla içilen içki... Sonuçta, geceyi beraber geçirirler. Zigeunerweisen Op 20 melodisi (1889) (Pablo de Sarasate)...

Yıldız :Ben artık ben değilim. Sizi seven, sizin olmuş biriyim.
Timur : Seni seviyorum Yıldız... Yarın öğleye doğru sizin köyün çıkışındaki korulukta bekleyeceğim.

Ancak, o gece Ankara'da "Kıbrıs'a askeri bir müdahale" kararı alınmıştır. Timur da Yıldız'a haber veremeden ayrılmak zorunda kalır. Durumu annesine anlatıp, genç kızı görmesini ister. Annesi, özellikle 'köylü kızı' açıklamasını duyunca öyle bir "Bana güvenebilirsin oğlum" diyor ki, kötü şeyler olacağını sezmemek çok zor. Piraye Hanım, Yiğit Yaralı Olur (1966) filminde Mualla Abla’nın olan 34 DU 991 plakalı arabası ile gittiği korulukta Yıldız'ı görür. Koru için söyledikleri Yıldız’a söyleyemedikleridir.

Piraye : Yol ayrımında satılık bir koru varmış.
Yıldız : Tamam efendim, burası.
Piraye : Hiçbir şeye benzemiyor. Cılız ve bakımsız bir köy korusu işte.
Yıldız : Yeni dikildi ağaçlar. Zamanla büyüyecek tabii.
Piraye : Neyse, halinden ne olacağı da belli zaten.

Timur'un genç kıza yazdığı mektubu da yırtar. Filmin sonuna doğru, Conte L. Roncalli’nin Passacaglia’sı (1692) eşliğinde yaptıkları için özür dileyecektir.Telefonda oğluna Yıldız'ın bir garsonla evlendiğini söyler. Timur için, Yıldız için, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye için zor günler.. Yıldız'ın hamileliği, terk edildiğini zanneden Timur'un Kıbrıs'taki Mücahitlere katılması, Ada'ya çıkışımızın okyanus ötesinden engellenmesi. Kader (1968) filminde de izleyeceğimiz heyecanlı Kıbrıs mitingleri. Mücahit Durdu Dayı, bir çarpışmada ağır yaralanan ve haftalar sonra iyileşen Timur'u "Günün birinde her şey değişecek. Günün birinde uçaklarla bayraklarla tekrar geleceksiniz buraya" diyerek Anayurt'a yolcu eder. İki sevgili birbirine kavuşur.

Filmin sonunda Tahir Usta'nın sözleri ; "Mutluluk ve barış, sevgi ile kurulacak... Günün birinde..."

*İlgili yazı Murat Çelenligil'in izni alınarak sinematurk'den alınmıştır.

3 yorum:

zafer algan dedi ki...

Yorumlarınız mükemmel,bunu devamlı belirtmek artık gereksiz.Filmin altından girip üstünden çıkmışsınız.Yalnız mantığımın reddettiği bir olay var.O da pilot Timur'un Karaşahin olması.Gerçi o günlerde Kıbrıs sorunuyla psikolojik yönden millet olarak büyük bir morale ihtiyacımız vardı,üstelik hamasi duygularımızın törpülenip okşanmasınada.İşte mantığımın açık bıraktığı tek kapı bu.Ayrıca Yıldız'la Veli'nin tatlılıkları görülmeye değmez mi? 23.3.08 Zafer ALGAN

Unknown dedi ki...

bir türk ve bir ingiliz pek samimi arkadaşmış.türk ingilizin evine gitmiş.evsahibi misafirine bir içki ikram etmiş.misafir bayılmış''-ne var bunun içinde''ingiliz''-cin,limon ve çay '' bir müddet sonra bu sefer ingiliz türk'e misafir olmuş.bizimki ingilize bir içki ikram etmiş ve''sizin içkinizin aynısı tarifinize göre yaptım''demiş.ama ingiliz içkiyi içememiş''-eminmisiniz bu pek benim tarifime benzemiyor''diyinçe türk cevabı yapıştırmış''-yo kesinlikle sizin tarif yalnız evde bazı malzemeler yoktu bende değiştirdim,cin yoktu rakı koydum,çay yoktu kahve koydum,limonda bitmişti şeker kattım''
sadede gelirsem ben göklerdeki sevgili filminin 1940 tarihli melodram türünün ağababası ''waterloo bridge''filminde esinlenilerek yapıldığını ögrendiğim an tıpkı fıkradaki ingilizin durumuna düştüm.fikirin bir çıkış noktası vardı ama varış noktası farklıydı:)

çilek dedi ki...

:) muhteşemsin dilek:)