24 Mart 2008

AĞLAYAN MELEK


Sait Faik Abasıyanık'ın aynı adlı eserinden Yeşilçamın rekortmen senaristi Safa Önal'ın senaryolaştırıp filme çektiği 1970 yapımı renkli Türk filmi ; Ağlayan Melek.

Sultanım Türkan Şoray başrolde; gözleri görmeyen güzeller güzeli Sabahat rolünde. Eserde de adı Sabahat mıdır bilemem ama Türkan Şoray , Sabahat olamaz, olmamalı. Tıpkı Şaziye, Hediye veya Dürdane olamayacağı gibi. Ne olabilirdi mesela? Suzan olabilirdi bu filmde sanki. Neyse efendim, konudan sapmayalım.

Filmimizin esas erkeğini ise Ekrem Bora canlandırıyor; zengin iş adamı Vedat kendileri.

Hikayemiz bir adada başlıyor. Sabahatımız da adanın biricik güzel kızı. Gözleri de görmüyor. Babacığı (Mümtaz Ener) ve ağabey bellediği Şevket (Tanju Gürsu) ile yaşıyor. Kendi yağları ile kavruluyorlar çok şükür ama bir de Sabahat'ın gözlerini açtıracak paraları olsa.

Aynı yerde büyüyorlar diye ağabey kardeş olacak değiller ya... Gönül işte; Şevket gizliden aşıktır Sabahat'a.

Adamız şirin küçük bir yer. Herkes herkesi tanıyor. Sabahat da kör ama diğer duyuları müthiş gelişmiş. Adanın balıkçılarından biri (Hüseyin Baradan) bir gün şeytana uyuyor ve Sabahat'a sarkıntılık ediyor. Hiç sesini çıkarmadığı için , Sabahat kiminle itişip kakıştığını bilemiyor elbet lakin itişirken balıkçının yeleğinin düğmesini koparıyor.

Sonracığıma efendim, ağabey Şevket'in kulağına geliyor olanlar. O da gözüne kestirdiği, sarkıntılık yapmaya meyilli ada halkından bir kaç adamı diziyor sıraya... "Söyle Sabahat hangisiydi" diye soruyor. Şimdi düşünün... Kör bir kız... Karşısında bir düzine erkek... Ve o teşhis etmeye çalışıyor. Çalışmakla kalmıyor, ediyor :) Nasıl mı? Az önce itişirken düğmeyi kopardığından bahsetmiştim ya... İşte yelekteki o eksik düğmeden teşhis ediyor balıkçıyı. Söylemiyor Şevket'e. Şevket ise "Ah ulannn.. ah bir geçirsem elime ben ne yapacağımı biliyorum" edalarında.

Şimdi bu anlattığım sahnenin filmin bütünü ile hiç ama hiç ilgisi yok. Sadece çok ilginç bulduğum için yazdım. Unutamadığım yerlerinden birisiydi.

Devam edelim; Bir gün adaya, vakti zamanında evden kaçan Tasula (Oya Peri) geliyor. Tasula'nın babası adanın rum meyhanecisi. Babası aslında Tasula'yı çok özlemekte de ada halkı Tasula'yı kötü yola düştü diye bellemiş bir kere. İşte bu Tasula , Sabahat'ı gezdirme bahanesi ile bir gün adadan alıyor ve onu zengin iş adamı Vedat ile tanıştırıyor. Vedat, bu kör kızdan çok etkileniyor ve gözlerinin açılması için ne gerekiyorsa hepsini yapıyor. Uzatmayalım, Sabahat'ın gözleri açılıyor, Vedat ile evleniyorlar. Şevket hayata küsüyor... Derken; Vedat'ın eski dostu (Aynur Aydan) çıkageliyor ve onların bu mutluluğunu bozuyor. Sabahat evi terkediyor... Sonları kötü oluyor.

Dikkatli bir izleyici de farkedebilir gerçi ; filmin ilginç yönlerinden birisi hem Sabahat'ı hem de Tasula'yı Jeyan Mahfi Ayral (Tözüm) seslendiriyor. Karşılıklı sahnelerinde Jeyan hanım bir rum şivesi ile durumu gayet iyi idare ediyor.

Filmin afişi de ayrı bir alem... Bir tarafta Şevket, Sabahat'in kolundan tutmuş bir şey anlatmaya çalışıyor, diğer tarafta da Vedat... Profilden gördüğümüz sultan her ikisini de dinlemeye tenezzül etmeyip kafasının dikine giden kadın imajında.

Son Söz: İzlenebilir, vakit öldürmeye gayet yardımcı bir Türk filmidir. İyi seyirler.

4 yorum:

Taylanov dedi ki...

Kendisini öprmese de bu tarz çadır kurmuş manyaklar tarafından tartaklandığı çok olmuştur Sultan'ın. Nitekim bu filmde onlardan biridir. Yaşlı babasından bahsetmeyi unutmuşsun sanırım. Deli gibi hatunu sıkıştırıyor "Yok öyle yapma,etme.." Şevket'in destekçisi... Her neyse çok güzel filmdi. Bir kaç kez izleme fırsatım oldu, yine gelsin yine izlerim. Bu arada afişteki "renkli" beni bitiriyor :)))

çilek dedi ki...

değil mi... doğru öyle yapıyordu babası. bir sahnesinde de babası elinde bir poşet balıkla vedat'ların evine geliyordu ızını merak etmiş. orada öğreniyordu ki sabahat evi terketmiş. şu an muhteşem yağmur yağıyor... ağlayan melek ne hoş eşlik ederdi yağmura.

Unknown dedi ki...

sefa önal'ın ''ne kadar gamlı bu aklşam vakti'' isimli güzel anı ve söyleşi kitabında jeyan mahfi ayral'ın rum şivesini yapamayan ve filmde tasula'yı konuşaçak olan tijen par'ın yerine nasıl tasula'yı büyük bir beceri ile seslendirdiğini anlatıyor ve ''bende yazmışımda yazmışım nerden bileceğim seslendirmede başımıza böyle bir şey geleçeğini aama jeyan hanım çok güzel idare etti durumu''diyerek sanatçıya övgülerini sunuyor

Dudu dedi ki...

Tasula o dönemler de cok mu yaygindi acaba. "Kambur" da ki rum ablamizin adida Tasula idi.