27 Aralık 2007

HİCRAN SOKAĞI


Sonunda söyleyeceğim lafı başında söyleyeceğim; Türk filmi sevmeyen bu filme gitmesin.

Vizyondaki filmlerden biri olan Hicran Sokağı hakkında potansiyel izleyicilerin iştahını kapatmamak adına çok şey söylememem gerek. Blogun takipçileri bir filmi iciği ciciğine dek yazdığımı biliyorlar. O yüzden konusuna dair , heyecan kaçmasın hesabı çok şey söylemeyeceğim elbette :)

Film, Sadri Alışık'ın aziz hatırasına saygı ile açılıyor. Bu Sadri Alışık lafını dikkatli bir Türk filmi izleyicisi aklının bir köşesine not etsin. Zira onlarca filmde Alışık ile birlikte çalışmış olan Safa Önal'ın eski dostuna bir açılış notundan fazla bir göndermesi filmin içinde gizli.

Türk filmlerinde gördüğümüz bütün klişeler; fakir ama gururlu genç, yıllarca çocuğunun izini kaybeden anne, pişman olup yıllar sonra ailesini arayan adam, hiç evlenmemiş kız kurusu yurt müdürü :)... yüze yapılan ani zoomlar, koşa koşa uzaklaşan kalbi kırık genç kız, kızının hayatına müdahale etmek isteyen idealist anne, yaşamak için ekmek çalan çocuk, tren garı, garda veda, tren hareket ettikten sonra en alâkasız insanın trende peyda olması ve hatta hatta gecenin köründe arabayla ezip geçme klişesini bile bu filmde görüyoruz. Bir nostaljiğin aradığı herşey, onu fazlasıyla doyuracak şekilde doz doz verilmiş.

Benim çok mutlu olduğum husus, kadroda geçmişin yıldızlarını tek tek görmek oldu. Bir zamanlar filmlerde şakakları beyazlaştırılarak yaşlandırılan bu insanları şimdi gerçek bir yaşlı olarak görebilmek çok hoş bir duygu. Kadın yıldızların hepsi maşallah göbeğe çalışmış ki Hülya Koçyiğit'i ayrı tutuyorum. Hani derler ya yıllara meydan okudu diye... Hülya'ya yıllar bişey yapamamış. Kadın yıldızlar böyle de erkekler ne alemde derseniz, onlar da iri kıyım, kilo almış yürümüş maşallah. Onlarda formda olan bir Engin Çağlar. Meğer onda da ne boy varmış, diğerleri güdükmüş yahu :)) Şaka bir yana, hepsi ayrı güzel, hepsi ayrı güzel yaşlanmış. Sezer Sezin hele...

Sinemayı sevmemin en önemli nedenlerinden biri de bir insanın hayat seyrine tanık olmam. Günler, aylar, yıllar geçerken, yüzde çizgiler otururken, saçlar dökülürken görüyorum. Fotoğraflarının içinde kayboluyorum. İnsan kendi seyrini anlamıyor da , karşısındaki değişiklikleri hemen görüyor.

Film müziği Cahit Berkay imzası taşıyor, bir Selvi Boylum Al Yazmalım tadı var sanki.

Görüntüler , manzara eskileri hiç aratmıyor. Bir de devamlılık yanlışı buldum gerçi bu filmde öyle birşeyin önemi zaten yok; esas oğlan Arif hapse girdiğinde sıcacık bir yaz günü, hapisden 5 ay 3 gün sonra çıktığında da sıcacık bir yaz günü :) Olsun beee...

Rutkay Aziz nedense bana sanki Avrupa Yakası'ndan çıkıp gelen Bülent Onaran gibi geldi. Hep aynı tonlama. Selma Güneri- Yusuf Sezgin çiftinin oğulları Umut'la birlikte sanırım ilk filmleri ve Umut'u bu kez beğendim.

Filmin genç oyuncuları Arda Esen, Ahu Türkpençe, Pelin Batu ve Yeliz Doğramacılar fazlasıyla o klişelerin hakkını vere vere oynamışlar.

Anlamadığım bir şey oldu; Orhan Kural'ın orda işi neydi ? Hani eski yıldızları bir araya topladın, bir filmde buluşturdun (ki bundan sonra zor o) , Orhan Kural ne iş? Eski bir yıldızdı da ben mi görmedim yoksa yakın bir arkadaş durumu mu söz konusu?

Türk sinemasını herşeyi ile seven gitsin izlesin, pişman olmayacak :)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sadri alışığa gönderme yapmış demiştin..çok merak ettim devamını getirmemişsin :S