eminim dost ve arkadaşlarınız vardır. Sevdikleriniz yanıbaşınızda
olsun daima. Çilek'in Dünyası okuyucularına sağlık, mutluluk ve huzur
diliyorum.
ÇİLEK'İN DÜNYASI
En başta adı ile çok iddialı bir film gibi gelir bana Ağaçlar Ayakta Ölür. Adı iddialı olsa da , filmin kendisi aslında hiç de iddialı değildir. Aslında oldukça vasat, klişelerle süslü bu film ile izzet günay en iyi erkek oyuncu, filmin başrol oyuncusu yıldız kenter ise en iyi yardımcı kadın ödüllerini almışlar, pek garip.
İmdi gelelim konuya:
Yıllar ve yıllar evvel oğullarını ve gelinlerini kaybeden Asım bey (Hulusi Kentmen) ve eşi (Yıldız Kenter) onlardan geriye tek hatıra kalan torunları Orhan'ın (Fikret Uçak) üzerine titremektedirler. Gel gör ki haşarı, yaramaz mı yaramaz orhan'ın eli de biraz uzundur ve bir gün onu gizlice para aşırırken gören dedesi tarafından tokatlanınca gurur yapar evi terkeder. Bu sıralarda Orhan daha henüz 15-16 yaşlarındadır.
Torun Orhan'ın gitmesi ile büyükanne'nin de yaşama sevinci gider, hastalıklı ve içine kapanık bir insana dönüşür. Artık bir kalp hastasıdır.
Asım bey'in kahvehane arkadaşları vardır; birbirinden tonton üç tekaüt amca (selahattin içsel, faik coşkun , üçüncüyü çıkaramadım) yaşlarını başlarını almış, gündüz kahve akşam da kafa çeken. Dördü bir araya geldiler mi cin fikirler üretmek gibi maharetleri vardır. Derler ki Asım bey'e :
- Asımcığım... Dert ettiğin şeye bak... Torununun ağzından mektuplar yazarak avutsana karıcığını.
İşte Asım beyciğim de torununun ağzından sürekli mektuplar yazar. Mektuplarında onu büyütür, Amerika'ya yollar, mimar yapar, hatta orada tanıştırdığı bir türk kızı ile evlendirir falan. Bu mektuplar on beş yıl aralıksız devam eder. Tâ ki; adinin en adisi, sefilin en sefili, serserinin en şerbetlisi olan Orhan (ki o da cidden nasılsa Amerika'ya gitmiştir) ona geri geleceğini bildiren bir telgraf çekene kadar.
Büyük anne torununun geleceğini duyunca yer yerinden oynar tabi; Hallaç çağrılır yorganlar elden geçirilir, karyola cilalanır, oda havalandırılır, herşey orhan için baştan aşağı yenilenir adeta. Neyse efendim. Büyük günün gelip çatmasına bir gün kala Asım bey gazetede ne haberi okusun? Orhan'ı getirecek olan uçak düşmüş meğer. Yolculardan kurtulan da yok.
Soluğu kahvehanede alıyor Asım bey. O üç teaküt amcaya derdini anlatıyor. Bu sefer de ona :
- Asımcığım... Çocuk gibisin yahu... En ufacık şeyde hemen yıkılıyorsun. Bulursun Orhan'ın yerine geçecek sahte bir torun...
Olma mı? Olur tabi.
Asım beyimiz aklında bu düşüncelerle sokaklarda avare dolaşırken, intihar etmek üzere olan bir kızı (semra sar) son anda kurtarır. Bu kızceğiz de annesini yeni kaybetmiş zavallı Semra'cıktır. İki dertli insan birbirlerine açılırlar. Semra'ya gelini olma rolünü verir. Torundan evvel, gelini bulmuştur Asım bey , iş şimdi torunu bulmaya kalmıştır.
Vakit daralmaktayken, bir gün kapı çalar, elektrik memuru İzzet, yan inşaatta çok elektrik harcandığını, civar evlerdeki elektrik tâkatinin yeterli olup olmadığını kontrole gelmiştir. Asım bey bakar İzzet'in bir endamına, evet bu torunu Orhan olabilir pekalâ diye düşünür.
Aslında evi soymaya niyetli bir çetenin elemanı olan İzzet için bu rol bulunmaz bir nimettir. Anında kabul eder.
Semra olur Ayşe, İzzet olur Orhan... Başlar evclik oyunu.
Filmin büyük bölümünde büyükannenin tekrar yakaladığı yaşama sevincine tanık oluruz. Sahte Orhan'ın dersine iyi çalışması, hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor oluşu Asım bey'i çok mutlu eder.
Daha eve geleli üç gün olmuştur, soyguncu İzzet'in fikrinde bir değişiklik olur... Tophaneli İzzet, büyükanneyi sevmiştir, karısı rolündeki Semra'yı da sevmiştir. Evi soymaktan vazgeçer. Ortakları (danyal topatan, haydar karaer, mehmet ali akpınar) bu kararını tabi ki onaylamazlar, bir güzel döverler İzzet'i.
Büyükanne, yıllar sonra kavuştuğu torununa, yeni gelinine oturdukları köşkü hediye etmek ister. İzzet kabul etmez, bir an evvel artık oradan ayrılması gerektiğine karar verir. İşler tam burada bitti derken, gerçek Orhan , dedesi Asım bey'in karşısına dikilir. Meğer ölmemiştir Orhan, dünyanın polisi onu ararken o uçağa tabi ki binmemiştir. Buraya gelmesinin sebebi de dedesinden 100 bin lira para koparmak içindir. Ya dedesi o parayı verecek ya da büyükanneye olan biten herşeyi (nerden biliyorsa artık) kendisinin azılı bir suçlu ve serseri olduğunu söyleyecektir.
İzzet durumu öğrenir, Orhan'ı güzellikle bu işden vazgeçmesi için uyarmaya gider. Orhan kaçın kurrasıdır be... Tehdide papuç bırakacak göz var mıdır onda hiç. Hem ona Amerika'da bile Mayk Orhan derlerken. O Mayk Orhan'sa karşısındaki de Tophaneli İzzet'tir anam babam. Ama bunun konumuzla ilgisi yok çünkü bu bahis bir süre sonra havada kalacaktır filmde.
En sonunda gerçek Orhan, büyükanneye acı gerçeği büyük bir zevk içinde anlatır. Büyükanne ise beklenmedik bir tepki gösterir; aslında İzzet'in gerçek torunu olmadığını çoktan anlamıştır (nerden, nasıl ?), olsundur, o tanımadığı insanlar onu çok mutlu etmiştir, karşısındaki bu sefil yaratığın ise gözünde hiç bir değeri yoktur. Orhan büyük bir hayal kırıklığı ve yanında ettiği okkalı bir tehdit ile evden ayrılır ayrılmaz kapıda bekleyen Türk polislerince kendine bile hayrı olmayan külüstür bir araca bindirilip götürülür.
Büyükanne ve Asım bey, sahte torunlarını ve gelinlerini yolcu ederler. İzzet ve Semra, büyükannenin gerçeği öğrenmesinden habersiz evden ayrılırlar, vapur iskelesine gelince birbirlerine aşklarını da itiraf ederler. Büyükanne onları yolculadıktan sonra Asım bey'e:
- İçten ölen bir ağaç gibi ayaktayım, der.
Film biter.
İşte benim notlarım:
36 yaşındaki Yıldız Kenter'in yaşlı büyükanneyi büyük bir başarı ile oynaması takdire şayan.
Filmde duvar saati saat altıyı gösterirken sadece beş gong sesi duyuyoruz, önemli değil :)
Gerçek Orhan, büyükannesinin kendisi hakkındaki grçeği öğrenmesinden neden o kadar çok müteessir olacağını nereden biliyor onu da anlamış değilim.
İzzet'in çete arkadaşları onu dövüp bırakıyorlar, oysa ki onu bu işi yapması için zorlamalı değiller miydi?
Acar türk polisi, gerçek Orhan'ın büyükannenin evine geldiğini nereden nasıl haber alıyorlar?
Zengin bir adamın metresi olmayı kabul etmeyip, annesine ilaç parası bulamayan ve bu yüzden annesini kaybeden genç Semra nasıl oluyor da hayata bu kadar çabuk adapte oluyor.
Gönderen
çilek
zaman:
09:32
1 yorum
Etiketler: 60 lar, Afiş, Hulusi Kentmen, İzzet Günay, Semra Sar, Yıldız Kenter
Gönderen
çilek
zaman:
16:13
2
yorum
Etiketler: Suphi Kaner
Bendenizin bir yaş daha aldığı senenin bu son ayında gidenleri de sevgiyle saygıyla anmak boynumun borcudur.
Adiloş Teyzem bir 11 Aralık günü aramızdan ayrılmıştı. O gideli 21 yıl oldu ve ben onu hala çok özlüyorum.
Bıyıkları ile müsemma tonton dede Hulusi Kentmen 20 Aralık 1993 günü vefat etmişti.
Ölümünün üzerinden 30 yıl geçen, nostaljik Türk filmi seven herkesin şüphesiz onu da çok sevdiğini düşündüğüm Dario Moreno da aralık ayında veda eden ünlülerden.
Usta tiyatro oyuncusu , Ekmek Teknesi'nin Nusrettin Babası Savaş Dinçel geçtiğimiz sene 20 Aralık'ta aramızdan ayrıldı.
Ezcümle, bu hafta Filiz Akın'a, Tanju Gürsu'ya, Ekrem Bora'ya, Belgin Doruk'a, Sema Özcan'a, Önder Somer'e ve Kartal tibet'e doyabileceğiniz bir hafta. İyi seyirler...
(Sergi için bastırılan rehber kitapçığı imzalatmaya çalışırken)
Ben ardında, benim ardımda da fotoğraf çekmeye çabalayan arkadaşım Havva :) Baktık olacak gibi değil, kostümleri incelemeye başladık. Kendimi sınadım orada. Şu kıyafet şu filmden dedim hepsini bildim. Siyah beyaz dönemden kalma olanları çıkarmakta zorluk çektim. Misal Vesikalı Yarim filminde giydiği sabahlığı tanıyamadım. Pazenden, siyah üzerine yeşil sarı motifleri olan bir giysiymiş.
Kostümlerin bir çoğunda hangi yılın hangi filminden olduğu bilgisi eksikti maalesef. Dikkatimi çeken bir şey de o muhteşem gözüken kıyafetlerin kumaşlarının cinsi oldu. Hani naylon karışımı, hiç ter çekmeyen , ucuz kumaşlar olur ya... veya bazısı da penyeden (Misal "Seni Kalbime Gömdüm" filmindeki yeşil pardesü trençkot gibi gözüküyor ama penye). Boncuk işlemeli kıyafetleirn hepsi çok çok güzel, müthiş bir işçilik var üzerlerinde. Filmlerde giydiği kostümleri Sultan'ın kendisinin tasarladığı veya gidip kendisinin beğenip aldığını düşünürsek ben zevki karşısında şapka çıkarıyorum.
Bir de takılarını sergiliyorlardı. Hep sallantılı, taşlı küpeler. Zincirli mini çantalar. Bizim dore, lame olarak gördüğümüz o çantalar da naylondan mesela.
Yıllar var ki tafta görmemiştim, Tatlı Betüş dizisinden kalma tafta tuvaletler de çok şıktı.
Gelen misafirler içinde Selim İleri, Atilla Dorsay ve Murathan Mungan hemen dikkatimi çekti. Üçü de Sultanın yakın arkadaşları ve üçü de Sultan için mutlaka birşeyler üretmiş insanlar. Bu gecede de onu yalnız bırakmamışlardı.
Safa Önal'ı da gördüm ve kendisine teşekkür ettim; çocukluğumdan itibaren üzerimde iz bırakan filmleri için, beni mutlu ettiği için.
Metres'de giydiği yeşil kıyafet, Gelin Çiçeği filmindeki kırmızı üzerine yeşil yıldızlı kıyafet, Vukuat Var'daki açık mavi tek parça elbise, Güllü'nün keşanı, Asya'nın yazması... Evet hepsini tek tek yakından gördüm. Sevindim sevindim sevindim :)
Sergi için hazırlanan kalınca rehberin içinde de hata yapılmış gözümden kaçmadı. Baraj filmine ait olması gereken afiş Hazal filmine ait.
Ben her bir kıyafetin yanında fotoğraf çektirdim !Zaten hikayemiz de "Görmemişin biri bi gün sergiye gitmiş ..." diye başlıyordu.
Sergiden fotoğraflar için Hürriyet arşivine tıklayabilirsiniz
Gönderen
çilek
zaman:
09:06
2
yorum
Etiketler: Türkan Şoray
Gönderen
çilek
zaman:
10:57
3
yorum
Etiketler: Türkan Şoray
Selam...
Bloggera, blogspota... memleketimde erişim yasaklandı. Sözün bittiği değil artık söz söylemenin de abes kaçtığı abuk yerdeyiz. Neyi engellediğini sanıyor bu zihniyet, anlamak güç. 1964 yapımı Karanlıkta Uyananlar filminin son sahnesindeki replikle bitiriyorum:
KARŞILARINDA BİZ VARIZ...
düşünen, üreten, kendini söz ile yazı ile anlatan biz.
Yakında görüşmek dileği ile... Nereden olur bilemiyorum.
Yeni bir başlığımız var artık... Yemedim içmedim değerli okurlarım için hazırladım. Nostaljik bir türk filminden mahrum kalmamanız için...
Yarın sabah TRT1'in Türk sineması kuşağında; başrollerini Sadri Alışık, Ayhan Işık ve Belgin Doruk'un paylaştığı 1962 yapımı KÜÇÜK HANIM AVRUPA'DA adlı film var. Erken kalkan birisiyseniz, kaçırmayın derim.
Bitmedi... Yine aynı gün TRT TÜRK ekranlarında da bir başka nostaljik film var ki, biraz piskopata bağlayabilirseniz, Cüneyt Arkın'ı en bi gıcık rollerinden birinde izleyebilirsiniz. 1966 yapımı İNTİKAM UĞRUNA'da başrollerde Selda Alkor ve Cüneyt Arkın oynuyor. Konusu çok değişik. Bir türlü mutlu olmayı başaramayan ama aslında birbirini çok seven bir çiftin hikayesi anlatılıyor.
Pazar günü ; TRT TÜRK 'de 1955 YAPIMI bir Ömer Lütfi Akad filmi BEYAZ MENDİL (saat 09:20), TRT 1'de ise bir salon komedisi olan 1964 yapımı ÖP ANNEMİN ELİNİ (SAAT 07:00) adlı filmleri izlemek mümkün.
Efendiiim... Mazinin tozlu mu tozlu raflarından birinde bu set fotoğrafına rastlamıştım epey zaman önce. Bugün acaba hangi fotoğrafı bulsam da hafızamı yoklayıp kim kimdir diye çıkarsam diye bakınırken yine bu foto ile karşılaşınca, biraz arşiv taraması yapmanın vakti geldi geçti dedim içimden.
Baktabul.com adlı forumdan kopyaladığım bu fotoğrafın hangi film setine ait olduğu internetteki herhangi bir kaynakta geçmiyor. Ama şimdi geçecek :)
İlk önce Fatma Girik'in o gencecik halinden yola çıkarak sinemadaki ilk rollerinden biri olduğunu düşündüm. Sonra baktım orada Baki Tamer de var... İkisinin birikte rol aldığı filmleri taramaya başladım ve bingo... Turgut Özatay'ı da görünce iyice emin oldum. Evet açıklıyorum : Bu fotoğraf, 1958 yapımı MURADA ERECEĞİZ filmine ait. Senaryosu Orhan Elmas'a ait filmi Memduh Ün yönetmiş.
Şimdi gelelim, fotoğraftan benim çıkarabildiklerime:
En alt sırada sağ başta TURGUT ÖZATAY... Orta sıra sağ başta GÖNÜL BAYHAN, FATMA GİRİK, MEMDUH ÜN, ERSUN KAZANÇEL, üst sıra sağ başta BAKİ TAMER, AHMET TARIK TEKÇE
Karede yer alan diğer isismler için katkılarınızı bekliyorum. Tahminim kimisinin teknik ekipten kişiler olduğu. Murat Çelenligil ağabeyimize selam ediyorum bu konuda ki, bilse bilse ancak o bilir :)
Notcuk: Araştırma yaparken Gönül Bayhan ile ilgili de şöyle bir haber çarptı gözüme
Gönderen
çilek
zaman:
15:37
0
yorum
Etiketler: 50 ler, Nostaljik Fotoğraflar
Bir süredir Çilek Analiz yazamadım... Şimdi de uğraşamayacağım, ama merak etmeyin haberler iyi :) Her gün biraz daha fazla okuyucu uğruyor bu naftalinli mekâna ne güzel...
Az önce şöyle analizlere bir göz gezdireyim dedim... Bir de ne göreyim; Kazakistan, Hollanda, Danimarka ve İsveç'ten yolu buraya düşüp de çok çok uzun bir süre blogu inceleyen, okuyan arkadaşlar olmuş... Hoşgeldiniz safa getirdiniz de, oralardan bir selam etmez mi insan yahu ?
Nostaljik türk sinemasına en çok yönlendirme Yeni Şafak'ta Ali Murat Güven'in yazısında belirttiği linkten, Öteki Sinema'dan, Kısa Film blogundan ve Blog Kazanından gelmiş...
Ziyaretçiler arama motorlarına en çok "türk sineması" , "nostaljik türk filmleri" yazarak buraya gelmişler...
Ayrıca arama motoruna "türk sineması izlemek istiyorum" , "dilâ hanım izlemek istiyorum". "cennet mahallesi filmi hangi semtte çekildi" diye yazanlar da soluğu burda almışlar. Hemen cevap vereyim , cennet mahallesi filmi hangi semtte çekilmiş bilmiyorum :)
1973 yılının SES Dergisi birincisi Necla Nazır ve ondan daha iki sene önce sinemaya adım atmış olan Tarık Akan başrollerde. Bu filme gelene dek ağırlıklı olarak jön prömiye rollerde izlediğimiz Akan bu sefer bambaşka... Toy Nazır ise çok duru ve gerçekten başarılı.
Gurbete çıkıp ekmek parasını ellerde arama furyasının yoğun olduğu yıllarda geçiyor konumuz. Esas oğlan Ahmet, para canlısı bir adama (Atıf Kaptan) ait küçücük bir matbaada çalışmaktadır. Yalnızdır. Oturduğu ev zaten bodrum kattadır, sıvaları dökük, rutubetli bir bekar odası. Bir de yakın arkadaşı vardır (Bülent Kayabaş), o biraz hayatı gırgıra almaktadır neyse ki...
Ahmet'in, küçücük bekar odasına sığmayan hayalleri vardır. Ufkunda Avustralya'nın gözüktüğü hayaller. Sonunda zengin olunan hayaller. Şairin dediği gibi; insan hayal ettiği müddetçe yaşar ya...Hayallerin gerçekleşmesi için biriktirilen paralar, sayılan günler... Ve yağmurlu bir gece ansızın çıkagelen yetim Zeynep.
Gerçekçi diyaloglarla bezeli, sahici bakışlar, sahici umutsuzluklar ve sahici umutlar yumak yapılmış bir top halinde önümüze atılılıyor. Safa Önal'ın kaleme aldığı senaryo yine kendi elinde öyle bir güzel şekillenmiş ki, Dönüş, Mahpus, Umutsuzlar, Keşanlı Ali Destanı, Cemo ve daha nice filmden notalarına aşina olduğumuz Yalçın Tura'nın müziği eşliğinde film bir girdaba dönüşüyor , içine içine çekiyor sizi. O rutubetli odanın kokusunu duyuyorsunuz, elinizi uzatsanız sıvaları yere düşüreceksiniz. Odaya koyulan bebek karyolasını odanın sıcak bir köşesine itiverme isteği uyanıyor içinizde.
Ahmet , bir gece ansızın kapısını çalanın kaderi olduğunu bilemezdi elbet. Zeynep Ahmet'in, Ahmet de Zeynep'in kaderi. Küçük odasına sığmayan hayallerini mi tercih edecek Ahmet yoksa kimsesiz, yurtta büyümüş Zeynep'i mi?
Hayallerini paylaşamıyor kahramanlarımız belki ama kaderlerini ve umutlarını paylaşıyorlar.
Bir türk filmi izleycisi olarak beni en çarpan filmlerden birisi Umut Dünyası. Benim ailem de aynı umutlarla gurbete gittiği için midir bilmiyorum. Annem de benzer şeyler anlatırdı onu gurbet ele götüren nedenler için. Bir umut işte, bir umuttu belki.
Not: Fotoğraf Hürriyet foto galeriden...
Gönderen
çilek
zaman:
11:02
1 yorum
Etiketler: 70 ler, Afiş, Necla Nazır, Tarık Akan
Hürriyet foto galerisinde rastladım bu fotoğrafa. Hey gidi günler dedim... hey hey... Bir Hababam serisinden sonra mı çekilmiştir bu foto, yoksa dostlar bir araya gelip iki lafın belini mi kırmak istemişlerdir, orasını biz bilemeyeceğiz. Tahminim, karede Tarık Akan'ı da gördüğüm için Hababam sınıfı yılları, yani 1974-76 tarihleri. Zira Gül Sunal (Kemal Sunal'ın eşi) dışında hepsi Habababam ile hemhâl :)
Soldan sağa üst sıra : Güdük Necmi Halit Akçatepe
Damat Ferit Tarık Akan
Yardımcı yönetmen Kartal Tibet
oturanlar: Gül Sunal, İnek Şaban Kemal Sunal, Hafize Ana Adile Naşit ve ünlü müfettişimiz Hüseyin Şevki Topuz Ergin Orbey...
Kalanlara selam olsun ne diyelim...
Gönderen
çilek
zaman:
16:40
3
yorum
Etiketler: Nostaljik Fotoğraflar
Gönderen
çilek
zaman:
10:22
5
yorum
Etiketler: Afiş, Ayhan Işık
Artık vedalar sıklaştı... Kenan Pars, Senih Orkan, Suna Pekuysal... ve sinemamızın ilk Kıtıpiyoz Çetin'i Orhan Günşiray.
Gönderen
çilek
zaman:
09:03
0
yorum
Etiketler: kayan yıldızlar, orhan günşiray
Gönderen
çilek
zaman:
14:38
3
yorum
Etiketler: 70 ler, Fikret Hakan, Hülya Koçyiğit, Nostaljik Fotoğraflar
Gönderen
çilek
zaman:
13:28
1 yorum
Etiketler: kayan yıldızlar
Sinealtyazı blogunda meraklısına hitap eden çok güzel bir tarama yapmış Şeyda Kübra. Ve demiş ki;
"Hep sinema filmlerinden mi bahsedecek bu bloglar, artık sıra bu bloglardan bahsedecek bir blog yapmaya geldi. Sinema meraklılarının filmlere yorumlar yazdıkları, filmlerle ilgili farklı fotoğraflar koydukları, sevdikleri yönetmenlerlerle, oyuncularla ilgili etkileşimli sohbet ettikleri, yeri gelince de herkes için farklı bir anlamı olan kült filmleri değerlendirdikleri bu blogların da tanıtılma ve değerlendirme vakitleri geldi. İşte en çok takip edilen, en sevilen sinema blogları ve onları tanıtan yeni rehberiniz…."
Sonra da listesini vermiş... Çilek de var aralarında...
Liste için tıklayınız nütfen kuzum :)
Teşekkürler Şeyda Kübra...
İnternette gezinirken Çilek'in Dünyası'nda yayınlanan görselleri , yazıları , noktasına virgülüne dokunmadan başka bir forum ortamına kendi ürünü, emeği gibi yapıştıran bir alıntıcı (!) ile karşılaştım.
Tesadüfen gördüğüm bir şey bu. Yazdığım çizdiğim herşeyin peşine düşme imkânım maalesef yok.
Blogun karşılama yazısında da belirttiğim gibi, bilgi benden çıktı sizlerin oldu. Kullanmak isterseniz tepe tepe kullanın, lâkin izin isteyin. Kaynak belirtin. Ben bu konuda hassasiyet gösteriyorum, insanların haklarını teslim ediyorum.
Bazen bir küçücük ayrıntıyı yakalayabilmek için bütün bir filmi baştan sonra izlemek durumunda kaldığım, sayfalarca yazı okuduğum oluyor... Ben pişiriyorum ve yazdıklarımdan hoşlandığı belli olan bir kişi, fütursuzca saygısızca benim bilgimi kullanıyor. Kendisinmiş gibi !
Sinematurk'de vardı böyle bir alıntıcı, zevzek ve küstah birisiydi. Bilgi paylaşılması gereken bişeymiş, egoistlik yapmayaymışım ! Herifçioğlu , "ben senin emeğini kendiminmiş gibi gösterdim, intihalciyimin" diyemiyor da, "ne varmış yani o bilgiyi başkası da öğrenseymiş". Ha bir de zerzevatlığın şahlığını göstererek konuşmasını şöyle bitirmişti; Türk sineması hakkında kim daha bilgiliymiş bakalım... Benimle boy ölçüşemezsiniz ! Siz tıkanır kalırsınız !
:)))) Güler misin ağlar mısın?
Şimdi Ekşi Forum denilen yerde birini tespit ettim. Hayır çocukluk deyip geçmek var ama, kolay hazmedemiyorum. Revna nickli kişi ... Bilginin kaynağını belirtmeni bekliyorum. Anladım ki blogumu çok yakından takip ediyorsun...
Üstelik bana ulaşmak çok kolay biliyor musun ?cilekindunyasi[at]gmail.com adresine ileti gönderebiliyorsun... Ve çok şaşıracaksın... ben her iletiyi cevaplıyorum... Ve yine şaşıracaksın, şu ana dek , blogdaki yazı, fotoğraf vs. materyalleri başka yerde kullanmak için izin isteyen hiç kimseyi geri çevirmedim. Hadi bakalım, kendine yakışanı yap.
Gönderen
çilek
zaman:
17:30
4
yorum
Etiketler: kayan yıldızlar
Gönderen
çilek
zaman:
06:51
7
yorum
Etiketler: 60 lar, Afiş, Ekrem Bora, Filiz Akın, İzzet Günay